29 Aralık 2017 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 29/12/2017 Tarihli Cuma Hutbesi :EŞSİZ SERMAYEMİZ: ÖMÜR





EŞSİZ SERMAYEMİZ: ÖMÜR

Cumanız Mübarek Olsun Aziz Müminler!

Yüce Rabbimiz, okuduğum âyet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Allah, hanginizin daha iyi amel işlediğini ortaya koymak amacıyla sizi imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.”[1]
Peygamber Efendimiz (s.a.s) de okuduğum hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “İki nimet vardır ki insanların çoğu bunları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boşa geçirilen vakit.”[2]
Kardeşlerim!
Bugünlerde yeni bir miladi yılın eşiğindeyiz. En değerli sermayemiz olan ömrümüzden bir yılı daha geride bırakmak üzereyiz. Yüce Rabbimiz, hepimize bereketli bir ömür nasip eylesin. Gelecek günlerimizi, geride bıraktığımız günlerden daha hayırlı kılsın.
Kıymetli Kardeşlerim!
Yılları ister hicri, ister miladi diye adlandıralım. Günleri ister hicri ister miladi takvime göre hesaplayalım. Zamanın yegâne sahibi Yüce Rabbimizdir. Her bir ânımızı bizlere emanet olarak lütfeden O’dur.  Ve Rabbimizin katında asıl önemli olan, zamanı nasıl geçirdiğimizdir. Sayılı nefeslerimizi ne uğrunda tükettiğimizdir. Ömür nimetini, yaratılış gayemize uygun değerlendirip değerlendirmediğimizdir.
Kardeşlerim!
Rabbimizin dünya imtihanında bizler için takdir ettiği kısa zaman dilimine ömür diyoruz. Ömür, mamur edilmesi, ebedi kazanca dönüştürülmesi gereken hayatı ifade eder. Eğer fani dünya hayatı, Allah’a iman ve salih amellerle donatılmışsa mamur edilmiş demektir. Eğer bu kısacık hayat, emanet ve sorumluluk bilinciyle Allah’ın razı olacağı şekilde yaşanmışsa bereketlenmiş demektir.
Aziz Kardeşlerim!
Yüce Rabbimiz, ömrümüzü daha anlamlı ve bereketli kılabilmemiz için fırsatlar sunar her birimize. Zamanın hızla geçişini haber veren her yeni yılın başlangıcı da bu fırsatlardan biridir. Bu fırsat, hayata adeta yeni bir başlangıç yapmamız ve tertemiz bir sayfa daha açmamız içindir. Bir yıla yönelik yeni niyetler ve yüce idealler belirlememiz, hayırlı planlar yapmamız içindir. Bu fırsat, kendimizi hesaba çekmemiz, hatalarımızı gözden geçirip düzeltmemiz ve günahlarımıza tövbe etmemiz içindir.
Kardeşlerim!
Öyleyse ömrümüzden bir seneye daha veda ederken hep birlikte kendimize şu soruları yöneltelim:
Yerde ve gökte bulunan varlıklar, kendi lisanlarıyla Yüce Allah’ı tesbih ederken biz O’na ne kadar yakın olabildik? 

       
 “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?”[3] sualine karşı Allah’a verdiğimiz söze ne kadar sadık kalabildik? O’nun emirlerini ne kadar tutabildik? Yasaklarından ne kadar sakınabildik?
Bu yıl boyunca sevap hanemize hangi hayırları, hangi iyilik ve güzellikleri kaydedebildik? Elimizi, dilimizi, gözümüzü, kulağımızı, zihnimizi, gönlümüzü haram ve günahlardan ne kadar koruyabildik?
İki günü birbirine denk olanın zararda olduğu şu hayatta acaba kaç günümüzü diğerinden daha verimli kılabildik? Kaç günümüzü ebedi kazanca dönüştürebildik?
Anne ve babamıza, eş ve evladımıza, akraba ve komşularımıza karşı vazifelerimizi ne kadar yerine getirebildik? İhtiyaç sahiplerinin derdiyle ne kadar dertlenebildik? Dünyanın neresinde olursa olsun mağdur ve mazlum kardeşlerimizin acısını dindirmek için neler yapabildik?
Kardeşlerim!
Bütün bu soruların cevabını vermemiz gereken saatleri, inancımızda, kültür ve geleneğimizde olmayan bir takım yanlış davranışlarla israf etmek bizlere yakışmaz. Piyango ve şans oyunlarına umut bağlayarak alın teri dökmeden, emek harcamadan kazanmaya çalışmak, dinimizin helal kazanç duyarlılığıyla bağdaşmaz. Alkollü içkilerle sağlığı heba etmek, sınırsız ve uygunsuz eğlencelerle vakti öldürmek, müminde bulunması gereken emanet bilinciyle asla uyuşmaz.
Zira Peygamber Efendimiz (s.a.s)’in ifade ettiği gibi mümin, hastalığa yakalanmadan önce sağlığının kıymetini bilmelidir. Meşguliyete düşmeden önce boş zamanını faydalı işlerle geçirmelidir. İhtiyarlık gelip çatmadan önce gençliğini hayırlı amellerle değerlendirmelidir. Darlığa ve yokluğa maruz kalmadan önce varlığını ve imkânlarını dünya ve ahiret saadetine vesile kılabilmelidir.[4]
Kardeşlerim!
Yılın bu son Cuma vaktinde Yüce Rabbimizden niyazımız odur ki; bahşettiği iman nimetini son nefesimize kadar taşıyabilmeyi bizlere lütfeylesin. Günlerimizi, aylarımızı, yıllarımızı salih amellerle bereketli kılsın. Bizleri iyi olan ve iyi işler yapan, kötüden uzak duran ve kötülüğe engel olan kullarından eylesin. Cennetini kazandıracak işleri yapabilme, cehenneme götürecek davranışlardan kaçınabilme konusunda bizlerden yardımını esirgemesin.




[1] Mülk, 67/2.
[2] Buhâri, Rikâk, 1.
[3] A’râf, 7/172.
[4] Hâkim, el-Müstedrek, IV, 341.
                               Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-20




Toplum bir milletin aynası gbidir. Toplum İyiyi, güzeli, çirkinive  kötü olan herşeyi yansıtır. Bunun için toplum iyi olmalıdır.

Toplum fertlerden oluşur. Toplumun iyi veya güzel olması fertlere bağlıdır. Fertlerin iyi yetişmesi gerekir. Fertlerin yetiştiği ortam ise ailedir. İyi fertlerden oluşan aile  güzel bir ailedir. İyi ailelerden oluşan toplumlar da güzel olur.

Doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, düzenli ve planlı olmak, mutluluk, hayata bağlılık, güven, huzur, iman, ibadet, helal, haram, iyilik yardım, kötülükten kaçmak, velhasıl  güzel olan herşey aile ortamında öğrenilir ve kalıcı hale gelir.

Ailede anne,baba ve diğer büyükler küçüklere iyi ve güzel olan şeyleri öğretirler. Onlara güzel ahlağı öğretmek ve kötü davranışlardan uzak durmanın yolları gösterilmelidir.

Aile bireylerine ibadetleri öğretmek anne ve babanın  önemli görevlerindendir. Namaz başta olmak üzere tüm ibadetleri aile üyelerine öğretmeliyiz. Özellikle namazı öğretmeliyiz. Çünkü namaz ibadeti dinin direğidir . Namazın önemi çok büyüktür.

Namaz kişiye düzenli ve planlı olmayı, temizlik alışkanlığını, doğru ve dürüst olmayı, güzel ahlaklı olmayı ve özellikle kötülüklerden uzak kalmayı sağlar.

İşte bunun için namazı ailemize ve  çocuklarımıza öğretmeliyiz.

Başta anne,baba ve tüm aile sabırla namaza devam etmelidir.

Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki mesajı şöyledir:
“Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et... ”
(Ta-Ha suresi,132.ayet)


Namazımızı kılalım, nefsimizi temizleyelim,  ahlağımızı güzellştirelim, takva sahibi olalım... Kötü davanışlardan uzak kalalım ki, kurtuluşa erebilelim...

Efkan VURAL


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Milliyet Blog:


28 Aralık 2017 Perşembe

KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-5




Kitabının Yazarı: Celal ÇELİK


KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-5
Celal ÇELİK’in yazdığı ”İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı  kitabı tanıtmak üzere kaleme aldığım bu yazı dizisini tamamlamak istiyorum.
Kitabından bir arı misali aşağıdaki yazıları süzerek sizlerin dikkatine sunmayı uygun buluyorum.
Kitabın genelinden hareketle Sevgili Celal ÇELİK’in düşünce,yorum ve anlayışını kendi dili ile şu şekilde özetlemek istiyorum:
Engelli olmak bana Allah’ın hediyesidir.
Büyüdükçe anladım ki, insanı değerli yapan şey köylü olması veya oturduğu ev değil, ahlakının güzelliği olmasıdır.
İstanbul dünyanın en güzel şehriydi. Çünkü içinde  O (sevgili) vardı.
Yürürken balkonlardaki insanların bakışlarından çok utanırdım ama, daha bunun bir hastalık bile olduğunu bilmiyordum.
Babamdan, işe kendim arabayla gitmeyi rica ettim. Bir kaç hafta işe arabayla gidip gelmeme izin vermişti. Güya arkadaşlarıma bakın bende araba kullanıyorum. Bana özürlü demeyin mesajı veriyordum.
Dünyadaki imtihanımız nefislerimizle mücadele ederek ibadet etmektir.
Dinle ey nefsim! Allah insanlara akıl denen cıhazı kendisini bulmamız için vermiştir.
Allah bizi seviyor ki, portakalı da elma gibi yaratmamış,dilim dilim ambalajlamış ki, kabuğunu soyunca üstümüzü batırmayalım...
Özlem duymayan aşık olamaz. Aşık olmayansa Allah’a aşık olamaz. Yaşadığım aşk Allah’ın hidayet vermesiyle ilahi aşka yükseldi.
Siz yeter ki, bir adım atın. Göreceksiniz ki, Allah size yolları açmış.
Çok mutlu olduğumda şımarmadım ve mutsuz olduğumda ümitsizliğe düşmedim.
Rabbım bana bu hastalığı vermiş ki, her namazımda şifa için dua ediyorum. Çünkü acizliğimizi,fakirliğimizi,güçsüzlüğümüzü itiraf ederek Yüce dergaha el açıyoruz.
Allah beni seviyor ki, dua ettiriyor.
Annelere şefkati veren  kuluna hastalık verdiğinde, kulu güzelce sabreder ve şükrederse rahmeti coşar ve dualarını geri çevirmez.
Ben bebeği engelli olacak diye kürtaş yaptıranlara çok üzülüyorum.O bebeğin nasıl bir insan olacağını asla bilemeyiz. Allah’ın takdirine rıza göstermeliyiz.
Şüphesiz her insan son nefese kadar farklı bir şekilde denenmektedir. Bu imtihanın en zor sorularından birisi de engelli olmaktır, çocuğunun engelli olmasıdır, engelli kişinin yakını,komşusu olmaktır. Evet bu sabır işidir.
Engelliler diğer insanlara şükretmeyi hatırlatır.
Engellilerin duası makbuldur.
Bu canım “Friedreich Ataksisi” (FA) hastalığım, hem nimetim hem de şifamdır.
Hastalıklar sihhatın kıymetini anlamamızı sağlar.
Siz ayaklarınızı kullanıp yürüyorsunuz, ben tekerlekli sandalyemi kullanarak. Ama sonuçta aynı yere gidebiliyoruz. Bizlerin sağlıklı insanlardan tek farkı, bazı şeyleri yavaş yapmamızdır.
Bizim insanlardan tek bir beklentimiz var:Normal biri gibi davranılmak...
Kanuni Sultan Süleyman son zamanlarında çok hastaymış. Zor nefes alır verirmiş. “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” Demiş. Bunun üzerine söz olamaz.
Fakat imtihan bitmedi. Zaten dünya hayatındaki imtihanımızın paydos zili ölümdür.
Normalde kıl dönmesi oluştuğunda hastalar çok sancılar çekiyorlarmış, ama çok şükür ağrılar beni bunaltmamıştı. Bakalım bu hayatta başıma daha neler gelecek. Kimseye etmem şikayet, ağlarım halime...
Kitap okumak,zikir,dua,namaz,sohbet dinlemek, güzel müzik dinlemek vs. manevi gıdalardır.
Bu kitap ta, inşallah okuyanların ruhuna  gıda, olması için yazılmıştır.
ATM para çekme makinesidir. Engelli ise sevap çekme makinesidir.
Her namazımdan sonra, Allahım bu kitabın basılmasını, çok okunmasını nasip et, ve hayırlara vesile eyle, diye sürekli dua ettim.
Evet engelli insanlar kötülük yapmaz, yapamaz. Kalbinde sevgi,şefkat,merhamet vardır,saftır,temizdir. İnşallah cennete yakındır. Yani kalbi sakat değildir.
Çevremdeki insanlar, görüneni görürken, ben görünenin aslında bir oyundan ibaret olduğunu , esas gerçeğin görünenin  ardında saklı olduğunu anlamıştım. Bunu insanlara anlatmak istiyordum.
Ben annemin ilk çocuğuyum.1993’te ilk rahatsızlandığım zamanlar annem çok üzüldü, çok ağladı.
Annem ve babam sakat bir evlada sadece sabırla değil, aşk ve sevgiyle kenetlendiler...
Babacığım hayatı boyunca hep sabretti ve hastalığımın teşhisi koyulup asla tedavisi yok, yatalak durumuna kadar ilerleyecek denildiğinde 1993’te bir söz verdi. Allah’a verdiği sözü tuttu;engelli evladına sonuna kadar bakma sözünü tuttu.
Benim bu kitabı yazarken duam şuydu:
Ey gökleri ve yeri yaratan Yüceler yücesi, güzeller güzeli Rabbim! Güzel ve fadalı bir kitap yazmam için bana yardım eyle. Canımı seve seve vereceğim vatanımın gençlerinin imanlı gençler  olarak yetişmesini nasip et.
Allah’ım sen biliyorsun ki benim bu kitaptan hiç bir maddi beklentim yok. Senin yardımınla senin rızanı kazanmak için yazıyorum.
Bu kitap’ta hayatımın kısa dönüm noktalarından bahsettim. Bir çok ayrıntı ve olayı anlatarak sizi sıkmak istemedim.
Blog sayfamızı internetten kolayca bulup inceleyebilirsiniz. Google’a “celalin penceresinden” yazdığınızda çıkan ilk sayfadır.
2003’te Allah’ın izniyle nefse darbe yaptım. Kalbimin iktidarını ele geçirdim. Fakat nefis şeytan beni gaflete düşürtüp tekrar bir darbe yapıp kalbimi ele geçirmek için namaza devam ediyorum ve sürekli Peygamberimiz  Hz. Muhammed (s.a.v.)’in duasını tekrarlıyorum.
“Allah’ım göz açıp kapayıncaya kadar bile olsa nefis ve şeytanla beni başbaşa bırakma!”
Bugüne kadar pek çok arkadaşımın, komşumun ve akrabamın benim üzerimde çok hakları var.
Allah sizlerden razı olsun ve Allah bana yaptığınız her bir iyilik ve yardımları,  binlerce katı ile sevap olarak defterinize yazsın İnşallah...
Benim hakkım herkese helal olsun...
Sizlerde haklarınızı helal ediniz...
Celal ÇELİK/ Ankara-Sincan-Fatih 24 Şubat 2017


Efkan VURAL- Celal ÇELİK

Evet, Celal ÇELİK’in yazdığı ”İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı  kitabı için özün özü olacak şu tespitlerle yazıyı sonlandırmak istiyorum.
Bu kitap, hayatın anlamı, Celalin hayatı,engellilerin hayatı ve hepimizin hayatı.
Bu kitap, gözümüzü ve gönlümüzü açıp,karanlık hayatımızı aydınlatmaktadır.
Bu kitap, görünen şeylerin arkasında başka gerçeklerin var olduğunu göstermiştir.
Bu kitap bize,her şeye rağmen yaşamanın çok güzel olduğunu anlatmaktadır.
Bu kitap,bizleri kurtaracak imanı kazanmak ve bunu kaybetmemek için yolumuzu  aydınlatmaktadır.
Bu kitap maddi aşkın manevi aşka dönüş serüvenini anlatmaktadır.
Bu kitap, gerçek aşkın İlahi aşk olduğunu yani Allah aşkı olduğunu  anlatır.
Bu kitap’ta aşk var,sevgi var,dostluk var, güven var,hayata bağlanma var, tevakkül var,çok çalışma var, işini en güzel biçimde yapmak var, ümit var, hayata bakış var, barış var, huzur  var...
Var, var, var... Çok güzel şeyler var!
Kitap elinizde yoksa....acele ediniz....

Efkan VURAL


NOT:
Merak edenler olursa kitabı Hepsiburada dan sipariş edebilirsiniz




Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:



27 Aralık 2017 Çarşamba

KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-4








KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-4

Celal ÇELİK’in yazdığı kitabı sizlere tanıtmaya devam etmek istiyorum.
Kitabından bir arı misali aşağıdaki yazıları süzmeye çalıştım.

Celal, 2012 Eylül ayında Konya – Ereğli’den Ankaraya döner. Sürekli yatakta oturduğu için, kıl dönmesi rahatsızlığı yaşadığını söyler. Çok fazla ağrıları yüzünden babası Celal’ı Hastaneye götürür. Muayene olur, hastaneye yatırılır. Kıl dönmesi yüzünden ameliyata alınır. 20 gün sırt üstü yatarak tedavisini evde sürdürür. Günde bir iki saat yatakta oturabiliyordu. Dikişler açıldı. Celal zor günler geçirdi. İyileşme süresi uzadı.

Celal’i muayene etmek üzere bir gün aile hekimi eve gelir. Doktorun evlerine gelmesi ve onlarla ilgilenmesi Celal’i çok sevindirir. Celal, aile hekimi - bizim de aile hekimimiz olan- değerli insan Dr.Gülcan ALAŞAHİN’den övgüyle bahseder.

Celal,Kur’an meali okuyarak ilahi aşkının başladığını söyler. Kur’an mealini okumakla Celal gözlüğünü değiştirdiğini, Kur’an gözlüğünü takmaya başladığını söyler. Artık herşeye Kur’an gözlüğü ile baktığını, her an Allah ile olduğunu ve onunla konuştuğunu düşünerek,hayatından haz aldığını dile getirir.

Celal,yazdığı hayat öyküsünü bir kitap olarak basılması için bir yayın evine gönderir. Yayın evinden olumsuz cevap alır. Celal'le beraber  görüşüp kitabın internet ortamında basılabileceği kararına vardık.

Celal, yaklaşık 400 sayfalık hayat hikayesini  bir kitap olarak “İçimdeki Bitmeyen Özlem” adıyla internet ortamında yayınladığını anlatır. Kitap,41 bölümden oluşur.

Kitaba ulaşmak için,google’de  celalinpenceresi yazarak arama yapılması yeterli olacaktır..
Celal ÇELİK, 41 bölümlük kitabını internette yayınladıktan sonra, bunun bir kitap halinde basılmasını çok arzu ediyordu. Kitabının gelirini Ereğli “Engelsiz Yarınlar Derneği” derneğine bağışlamak istiyordu.

Bir gün Celal’e Fahrettin YÜKSEL adında bir beyefendiden meil gelir. Meilde,Fahrettin Bey Celal’e; “Kitabını internette gördüm çok güzel bir eser, bunu kendi yayın evimde basabilirim”,der. Celal bu meile çok sevinir.41 bölüm halinde yeniden düzenler ve Fahrettin Bey’e gönderiri. Sonunda kitap basılır. Hizmet olması bakımından Celal,sevinçten uçar.

2016 yılı yazında Celal ÇELİK, tekrar Ereğli’ye gider. Ereğli’de acı bir gün yaşar. Kuzeninin kızı 15 yaşında iken vefat eder. Herkes çok üzülür. O yaz hüzünlü bir şekilde başlamıştır.
Celal,kitap’ta Hollanda’da  yaşayan üç gurbetçi  Hollanda’da kullanılmayan Akülü Engelli arabalarını tamir ettirip,Türkiyedeki engellilere dağıtılması faaliyetinden övgüyle bahseder.




Celal, can dostu ve çalıştığı şirkette müdür olan Aydın KAYNARCA Bey’in hayat öyküsünü dile getirir. Aydın Bey’in dostluklarından övgüyle bahseder. Aydın Bey’in kendisi için çok değerli olduğunu ifade eder.

Celal,Ereğli’de bulunan “Engelsiz Yarınlar Derneği” nin yaptığı faaliyetlerden söz eder. Dernek başkanı Songül VURAL hanımla tanışır ve derneğin faaliyetlerini yerinde görürür. Celal, kitabının basılması halinde  gelirini derneğe bağışlayacağını başkana söyler. Dernek başkanı çok sevinir.

Ereğli Müftüsü Yusuf ESEROĞLU Hoca, Celal’in iftar davetini kabul eder ve eve gelir. Evde sohbet edilir. Celal Müftü’ye yazdığı kitabın gelirini Engelliler derneğine bağışlayacağını söyler.

Müftü’de Celal’e “ne güzel köle azad etmek gibi sevaba girersin”, dedi. Müftü Bey’in ziyareti Celal’i çok memnun etmiştir.

Cela, kitabın son bölümünde ,Mesnevihan Hayat Nur Artıran Hanım Efendiden övgüyle bahseder. Onun sohbetlerini  TV’den ve internetten dinler. Kendisinden ve eserlerinden etkilenir. Onunla Anakara’da iki defa görüşür. Konferansına katılır. Celal, Mesnevihan Hayat Nur Artıran’la tanışmasından dolayı çok mutlu olduğunu dile getiri.

Celal yol arkadaşım dediği Hülya KELEŞ Hanım’dan da övgüyle bahseder. İlahi aşk yolunda kendisine yol arkadaşı olduğunu, onunla hastalığıyla ilgili dertleştiğini anlatır.
Celal, Hülya Hanım’dan dinlediği öykülerden birini kitabında anlatır.

Celal ÇELİK,kitabın sonunda cefakar ve vefakar annesinden ve babasından söz eder. Anne ve babasının sabrını anlatır. Yıllarca kendisinin yaşadığı engellilik ve hastalıklar karşısında, anne ve babasının yaptıklarını anlatır.Anne ve babasının yaptığı tüm yardımlardan övgüyle bahseder. Anne ve babasından razı olan Celal, onların af olmasını ve Allah’ın onları cennetine sokmasını diler.

Allah’a  anne ve babası için dua eder. Allah’ın anne ve babasına cennette bir çiftlik vermesi  için çokça dua eder. Çiftlikte annesinin hanım ağa olmasını  Allahtan diler.

Celal ÇELİK, kitabında anne ve babasına şöyle seslenir.

“Sizi çooooook  seviyorum”

Hepimiz seni çok  ama çok seviyoruuuuuz... Sevgili Celal ÇELİK

(Devam edecek)
Efkan VURAL



NOT:
Merak edenler olursa kitabı Hepsiburada dan sipariş edebilirsiniz







26 Aralık 2017 Salı

KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-3




KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-3
Celal ÇELİK’in yazdığı kitabı sizlere tanıtmaya devam etmek istiyorum.
Kitabına şöyle devam eder;
Fantastik bir soru sorar. Bebeği engelli doğacak kişilerin bebeğini kürtajla aldırması uygun mu? Diye sorar. Ve der ki, engelli doğacak olan  bebeğin nasıl bir insan olacağını biz asla bilemeyiz...
Celal,engelli olmanın kendisi için bir piyango olduğunu söyler. Çünkü bu dünyada bu hastalığa sabreder,isyan etmez ve ibadet ederse,sonsuz olan ahirette, Cennete gireceğine ve sonsuza dek mutlu olacağına inanır. Ve engelliler için bu durumun bir piyango olacağını dile getirir.
Kendisinde bulunan “Friedreich Ataksisi” hastalığını hem nimet ve hemde şifa olarak görürür.
Her insanın bir derdi vardır. Dertsiz insan yoktur,der. Kendisinin engelli olmasıyla belki de, çok daha acı şeylerle karşılaşabileceğini söyler.
Celal,engelli olmasının ve “Friedreich Ataksisi” hastalığının Allah’tan kendisine verilen bir ödül olarak görür.
Allah insanı imtihana tabi tutar. Dünya bizim için bir imtihandır,der. Hastalıklar,belalar,sıkıntılar ve bütün nimetler imtihanımız içindir.
Celal bol bol Türk sanat müziğini dinlediğini anlatır.Çünkü Türk sanat müziğini dinleyerek ruhunun huzura kavuştuğunu ve kalbinin yumuşadığını hissediyor...
Babası Celal’i kendi arabasıyla işe getiri,götürür. Tekerlekli sandalyede olduğu halde işini yürütür. Gün boyu sandalyede oturur,uzanıp dinlenemez.
İşyerinde, Patronu,müdürü ve diğer çalışanlar Celal’e ilgilerini hiç eksik etmezler.
Evde yaşamı kolaylaştırmak için, babası bir çok yenilik yaptı. Tuvalete gidişi,vinç yardımıyla klozete oturması,vs.bir çok şeyi düşünerek yaptıklarını ve diğer engellilerle paylaştıklarını anlatır.
Maddi aşkın ilahi aşka dönüşmesini açıklayan Celal ÇELİK,kendisinin de “Gönül” ’ün yüzüne baktğında aslında gördüğünün Cenab-ı Hakk’ın Cemali olduğunu fark ederek, ilahi aşk denizinin kıyısına ulaştığını söyler.
Celal, emekli olamayacağını düşünüyordu. Hastalığından dolayı okadar yorgun düşüyor du ki, sabahları işe gitmek için, babası tarafından zorla kaldırılıyor. Yorgun argın tekerlekli sandalye ile arabanın bagajında işe gidip geliyor. Çok yorulduğu için de istifa ederek işten ayrılmak istiyordu. Babası, Celal’e bir kaç yıl daha dayanmasını ve sonra emekli olmasını söylüyordu.
Celal, “Friedreich Ataksisi”  hastalığı ile ilgili bir takım bilgiler vermektedir. İstatistiklere göre bu hastaların 30,35,45,50,bazı ülkelerde 60 yaşına kadar yaşayan hastaların olduğunu belirtir.
Celal ÇELİK, genelde Allah’a vuslatı (kavuşmayı) çok arzu eder. Ancak Allah’ın takdirini bilmediğimiz için, bize düşenin  O’na sabırla kulluk etmek olduğunu söyler. Öiümü temenni etmemeliyiz ölümü istemek Allah’ın işine karışmak demektir, der.
Allah’ın takdiri gelincede ölümden korkulmaz. Celal, ölümle beraber bütün sevdiklerimize kavuşacağımızı söyler.
Celal,nihayet 2010 yılında emekli olur. Emeklilite kendine blog sayfalar açar. Blog sayfalarında günlük ve haftalık yazılar yazar. Bu kitabıda yazarak emeklilik günlerini değerlendirir.
Celal, kitabında sülalelerinde tek engellinin kendisinin olduğu düşünürdü. Halbuki sülalenin tek engellisinin  kendisinin olmadığını anlatır. Kendisinden başka engellilerin de var oduğunu ve bunlardan  bir tanesini kitabında konu eder.
Celal ÇELİK, emekli olduktan sonra yazları Konya- Ereğli’de kalırlar. Ereğli’ye giderken yolda mola verirler. Mola yerinde, tekerlekli sandalye arabanın asansöründen aşağıya düşer ve Celal’ın üstü başı çamur olur. Celal’in yüzü yaralanır. Çok acı ve sızı çeker. Orada biraz dinlendikten sonra,yorucu ve eziyetli bir yolculuktan sonra Ereğli’ye giderler.
Daha sonra Eylül ayında Celal, Ankara’ya döner. Ağır bir şeker komasına girer. Babası onu hastaneye götürür.Hemen yoğun bakıma alınır. Yoğun bakımda 20 gün kalır. Celal,yoğun bakımda zor ve sıkıntılı günler geçirdiğini dile getirir. Celal bu zor günlerde “Buda geçer Ya Hu! “diyerek, sabreder...
Yoğun bakımdan sonra hastanenin servis bölümüne alınır. Gördüğü tedavi sonrası nihayet eve döner. Evde de hastane de olduğu gibi ilaç,tedavi ve beslenme düzenli bir şekilde devam eder.
Evdeki tedavi süresince babası,annesi,kız kardeşi Celal’in etrafında pervane gibi dönerler.
Yapılan tüm mücadele ile Celal’in sabrı ve inancı ile hastalıklardan temizlenir.
Celal ÇELİK,iyileştikten sonra yine yaz aylarında Konya- Ereğliye giderler. Tüm aile Ereğli’de toplanır. Celal,Ereğli’de çok güzel günler geçirdi.
Günler geçtikten sonra oradada idrar yollarından rahatsızlanan Celal,hastalıklardan yine kurtulamaz. Hastaneye götürülür,idrar yollarından kapalı bir ameliyat olur. 20 günlük bir tedavi sonrası rahatlar.
Her Cuma ,Ereğli’de bulunan Selçuklu eserlerinden tarihi Ulu Camide namaz kılar. Orada çeşitli kişilerle tanışır,onlarla konuşur ve sohbet eder.
Celal, Konya –Ereğli’de unutulmaz günler geçirdiğini dile getirir...
(Devam edecek)
Efkan VURAL
NOT:
Merak edenler olursa kitabı Hepsiburada dan sipariş edebilirsiniz



25 Aralık 2017 Pazartesi

KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-2





Nihayet, 1993 yılında üniversite son sınıfta iken hastalık kendisini gösterdi. Yürüme bozukluğu, denge sorunu ile ortaya çıkan bu hastalık ve Gönül’den ayrılma Celal’in moralini iyice bozmuştu.
Hastalık ilerliyordu. Hastaneye gitti. Hastaneden bir netice alamadı. Babası Celal’i hastaneye götürdü. Tedavi için hastaneye yatırıldı. Celal’e yapılmadık test kalmadı.
Bir gün doktor neticeyi Celal’e bildirir.Celal’in “Friedreich Ataksisi” hastası olduğunu söyledi. Celal daha hastalığın adını telafuz edemiyordu. İlk defa böyle bir hastalık duydu.
Doktor bu hastalığın ne olduğunu biraz açıkladı. Doktor Celal’e,bu hastalık dengesiz yürümeyle başlar, sürekli ilerler ve tekerlekli sandalye ile devam  eder. Sonra yatalak bir duruma gelinir,dedi.
Doktor bu haliyla bir işte çalışamayacağını ve yatalak bir durumda hayata devam edebileceğini söyler. Celal artık yıkılmış ve kendisinden geçmiştir. Battaniyenin altında sabaha kadar ağlamıştı.
Celal günlerce üzülür. Aklına aşık olduğu Gönül gelir ve onun sevgisiyle hayata tutunmak ister. Celal Gönül için şiirler yazarak yaşama umudunu yitirmek istemez.
Askeri hastaneye gider. Çok sevdiği komando askeri olma hevesi kırılır. Oradan aldığı askerlik yapamaz raporu ile tekrar yıkılır.
Bu kitabı yazmasının nedenlerini yazar. Yaşadıklarının en azından yeğenleri için bir hatıra olması için bunları yazarak kayıt altına almak ister.
Celal, kitabının bir gün basılması durumunda, başta engelliler olmak üzere herkes için faydalı olmasını ve hiçbir şekilde menfaat gözetmediğini dile getirir.
Celal,1994 yılında özel bir şirkette tekniker olarak çalışmaya başlar. Burada 16 yıl başarılı bir şekilde çalışarak, 2010 yılında aynı şirketten emekli olur.
Kendi kendine dinle ilgili bazı sorular sorar. Bu sorulara cevap arar. Celal, aklını kullanarak,kainattaki sırlardan hareketleYüce Allah’ın varlığına bir çok delili örnek  verir.
Kur’an’ın Allah’ın sözü olduğunu, 1400 yıl önce gelen Kur’an’ın günümüze ışık tuttuğunu açıklar.
Celal,namaz ibadetini yerine getirmeye başlar. Allah’a olan aşkı ortaya çıkar. Celal,artık “Gönül”’ü değil Allah’ı düşünür. Gönül Onu ilahi aşk denizine ulaştırmıştır. İlahi aşk gemisine binen Celal,manevi yolculuğa başlar.
Kendi durumundan hareketle,görünen şeylerin, görüntüsünün arkasında başka bir gerçek olduğunufark etti. Kendisinin  engelli oluşu onu, Yüce Allah’a olan aşkını engellememiştir. Aksine kalb gözü ile Yüce Allah’a aşık olmuş ve sonsuz mutluluğa ulaşmış olduğunu anlatır.
Celal, hastalığının kendisini uyandırdığını ve Allah’a olan bağlılığını artırdığını söyler. Sağlıklı olsaydı, belki de imana ulaşamayacağını,daha farklı biri olabileceğini söyler.
Celal, kendisinin aşk için yaratıldığını düşünür. 2003 yılındaki hidayetiyle ilahi aşkı başlar.
1992 ile 2003 yılları arası aşksız yaşadığını, bu yıllarda hep arayış içinde olduğunu ve sonunda Leyla’dan  Mevla aşkına ulaştığını söyler.
Celal, içinde bitmeyen bir özlemin olduğunu, yıllarca bir şeylere hasret duyduğunu söyler. Bu hasretin bu özlemin, Allah’ın Cemali olduğunu anlatır.
Celal, yaptığımız iyilikler ve güzel şeyler bize hem bu dünyada ve hemde  ahirette yarar sağladığını, Allah için bir şeyler yapmak gerektiğini, Allah’a bir adım atana Allah’ın koşarak geldiğini dile getirir.
Celal, rahatsızlığı nedeniyle Yüce Allah’a bol bol dua eder, O’ndan şifa diler. Dua yapmanın ne kadar önemli bir şey olduğunu belirtir.
Celal,Allah’ın kendisine bazen ilahi ip uçları verdiğini söyler.
Celal, bilgisayarda çalışırken,elektriklerin kesilmesi,meilleri gönderememesi vs.şeylerde Allah’ın kendisini uyardığını düşünür.
(Devam edecek)
Efkan VURAL
NOT:
Merak edenler olursa kitabı Hepsiburada dan sipariş edebilirsiniz


24 Aralık 2017 Pazar

KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-1


KİTAP: İçimdeki Bitmeyen Özlem-1






Sevgili Celal ÇELİK’in uzun yıllar üzerinde çalışarak  ve büyük bir uğraş  vererek yazmış olduğu “İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı kitabı  sizlere taıtmak istiyorum.
Egemen yayınları tarafından basılan kitap, Mayıs 2017 ‘de 1.baskısıyla okuyucusuyla buluştu.
Kitap, Egemen yayınları kültür serisinin 11.kitabı olarak yayınlanarak büyük bir hizmete imza atılmıştır.
Kitap, 16 bölümden ve  150 alt başlıktan oluşup, 271 sayfadan ibarettir.
1973 Yılında Konya Ereğli de  doğan celal ÇELİK kendi hayat hikayesini anlatmaktadır.
Engelli bir kişi olarak hayatını sürdürmekte olan Celal ÇELİK, engelli olmasını Allah’ın kendisine verdiği bir hediye olarak  düşünmektedir.
Kitabı okurken göz yaşlarınızı tutamadığınız anlar olacaktır. Kitap’ta çoğumuz kendi haytından kesitler bulacaktır.
Kitap’ta maddi aşkın ilahi bir aşka dönüştüğüne şahit olacaksınız. Bir engellinin hayata bakışını, mücadelesini ve sabrını göreceksiniz.
Kitabı okuduktan sonra hayata bakışınız değişecektir. İçinde bulunduğunuz nimetleri farkedeceksiniz.İşinizi daha güzel yapmaya çalışacaksınız.
Kitap’ta her tür özelliğe sahip kişilere ibret olabilecek anlatımlar bulacaksınız.
Celal ÇELİK, gençliğinde yaşadığı aşkı anlatır. Maddi aşkının  nasıl ilahi bir aşka dönüşdüğünü  ve içindeki bitmeyen özlemin ne olduğunu anlatmaktadır.
Kitap, çok akıcı ve hiç sıkılmadan bir nefeste okunabilecek güzel bir eser.
Kitap’ta neler anlatıldığını kısaca yazmak istiyorum.
Celal ÇELİK,hayatında üç önemli noktanın olduğunu söyler.Bu üç önemli noktayı üç mektup olarak anlatır.
Kitabın 1.bölümünde hayatını etkileyen 3.mektubu paylaşır. Konya-Ereğlide kaldığı süre içerisinde Cuma namazlarını Ulu Cami’de kılar. Haftada sadece bir gün dışarı çıkar, o günü bayram gibi algılar. Camiye gidip gelmesini,camide kurduğu dostlukları  ve yol boyunca yaşadıklarını anlatır.
Hayatının dönüm noktası olan üçüncü mektubu,kendilerini ziyarete gittiğimde bunu bana açar. Celal, hayatını anlatacağı bir kitap yazmayı ve bu kitabın basılabileceği haberini benimle paylaşır.
Celal ÇELİK, acizane kendisine vermiş olduğum motivasyon ile kitabı yazmaya  karar verdiğini belirtir. Ailecek Celal ÇELİK ile birlikte Güzel Ereğli’yi dolaştığımızı ve bu sayede güzel günler geçirdiğimizi ifade etmektedir.
Celal ÇELİK, Ereğli’den Ankara’ya döner. Hikayesine  babasının  dedesi olan Çanakkale Gazisi İsa dededen başlar.İsa dedesinin sayesinde dünyaya geldiğini söyler. Celal,Faik dedesinden,baba annesinden,genç yaşta vefat eden ve adını taşıdığı Amcası Celal’den söz eder.
1982 yılında Konya-Ereğli’den Ankara’ya taşınırlar. Ankara’da bir gece konduda yaşarlar. Celal,okul hayatınını dile getirir. Komşularından hatıralar anlatır.
Calal,11-12 yaşlarından beri dengesiz yürüdüğünü,dik yürürken zorlandığını,çevresindekiler kendisine,”dik yürüsene”,”dengesiz” vs. şeklinde  hep alay edildiğini söyler.
Evde erkek kardeşi düz yürüdüğü için onu kıskanırdı. Bu yüzden bazen kardeşiyle kavga ederdi.
Sınıfta öğretmeni tarafından bir oyun için tahtaya kaldırıldı. Gözleri bağlanarak, etrafında dengesiz dönmesi ile sınıftakiler kendisine çok gülmüştü. Bu duruma üzülen Celal,Gözlerini açtığında ölmek ve unutulmak istiyordu.
Yeni taşındıkları mahallede Gönül adında güzel bir kız karşısına çıkar ve ona aşık olur. Dünyalar güzeli Gönül gözünün önünden hiç gitmedi.
Lise son sınıfta iken dedesi Faik vefat etti. Annesinin rahatsızlığı nedeniyle dedesinin cenazesine gidememişti.
Celal,liseden sonra iki yıllık Meslek Yüksek Okuluna devam etti. Sevdiği kızın ailesi İstanbul’a taşınmıştı. Onu artık göremiyordu. Konya’da Üniversitede okurken Celal kendini çok yalnız hisseder. Sevdiği kızı düşünerek biraz olsun yalnızlığını giderirdi.
Celal aşık olduğu Gönül’ü görmek ister. Onunla telefonla görüşür ve gönlünün aşığı olan Gönül’ün peşine düşer. Maceralı bir yolculuk sonrası Celal İstanbul’a gider.
Sabah İstanbul’a iner. Aşık olduğu Gönülle görüşür. Onunla el sıkışır. Çay bahçesinde çay içerler, birbirleriyle sohbet ederler ve hasretlik giderirler.
Akşam üzeri İstanbuldan ayrılır,hüzünlü ve buruk bir ruh haliyle hayallere dalarak sabah Konya’ya varır.
Celal,Üniversite yurdunda çok samimi olduğu Ahmet ,Erkan ve Metinle güzel ve unutulmaz günler geçirir. Bazen parasız kalırlar,bir hafta sonu hepsinin parası biter.İki simit alırlar ve dörde bölerek hafta sonunu geçirirler. Celal,yedikleri o simidin tadının hala damağında hissettiğini söyler.
Celal öğrenci yurdunda yaşadıkları bir çok anıyı anlatır. Bir gün cankuş FM adında bir verici yaparlar. Yurt içinde radyo yayını gerçekleştirirler. Dört arkadaş Üniversitede ve yurtta güzel günler geçirirler.
1992 yılında aşık olduğu Gönül’den gelen ilk mektup Celal’i yıkmıştı. Gönül mektup’ta ayrılmak istediğini dile getirir. Mektubu okuduğunda Celal üç arkadaşıyla sabaha kadar Arabesk kasetleri dinlediler.
Celal,Gönül’ün kendisini düzgün yürüyemediği için bırkmak  istediğini düşünmüştü.Celal herkes gibi dimdik sallanmadan  yürümeyi çok hayal ettiğini söyler.Celal Gönül’ün mektubunda tam olarak ne demek istediğini anlayamamıştı. Arkadaşlarının onayı ile tekrar İstanbul’a gider,Gönül ile görüşür.
Gönül,Celal’e  dersleri ve sınavları bahane ederek ayrılmak istediğini söyler. Birbirlerini sevdiklerini dile getirirler. Celal buruk bir sevgiyle Konya’ya döner. Celal,o  yıl üniversite son sınıfta iken, hep Gönül’ü düşünür. 

Gönül son mektubunda bir kaç bahane sayarak  ayrılmak istediğini yazar. Gönül bu son muktubunda  Celal’e sonsuz mutluluklar dileyerek elveda der.

(Devam edecek)

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır: