31 Mayıs 2017 Çarşamba

İçerde dizisi nefes kesiyor. Polis can sıkıyor.



İçerde dizisini büyük bir çoğunluğun izlediğini düşünüyorum. Her bölümü nefes kesiyor. Yeni bölümünü seyretmek için Pazartesine odaklanıyor insan.

Oyuncu karakterleri harika, oyuncuların hepsi rollerini çok iyi yapıyor. Organizasyon,teknik ekip ve çekim mükemmel.
Diziyi epey zamandır takip etmekteyim. Bölümleri izlerken bazen eleştiri yapmak istiyordum. Filmlerde olur böyle sahneler diyerekten eleştiriden vazgeçiyordum.

Ama 35.bölümde Polisin vermiş olduğu yanlış bir izlenimi burada zikretmek istiyorum. Çünkü, diziyi,gençler dikkatle izliyor,herkes izliyor, yeni polisler izliyor,polis adayı olacak bir çok çocuk ve genç izliyor. Yanlış bir anlayış veya hareketi normal gibi düşünemeyiz.

Polis müdürü Yusuf mafya babası Celal tarafından öldürülüyor. Yusuf müdürü gizli polis olan Sarp’ın öldürdüğü süsü verilmek isteniyor. Gerçek katil gizlenmek suretiyle, Sarp’ın üzerine büyük bir oyun oynanıyor.

Polis ekipleri her şey bitince gelirler ya. Aynen içerde de öyle olur. Yusuf müdür öldürülmüş, gizli polis Sarp’ta tuzağa düşürülmüştür. Kalabalık bir Polis ekibi gelir. 
Ekibin içinde Yusuf müdürün oğlu Polis  Gökhan da vardır.
Babasının öldürüldüğünü ve Sarp’ı da elinde silahla babasının yanında gördüğü için polis Gökhan’ın gözü dönmüştür. Polis Gökhan Sarp’ı öldürmek ister. Sonunda Sarp nezarete  atılır.

Yusuf müdürün yerine atanan yeni  polis müdürü konuyu inceler. Sarp’ı çağırır ve onunla konuşur. Sarp’a gizli sicil numarasını sorar. Sistemden sorgulanarak Sarp’ın polis olup olmadığı anlaşılacaktı. Sistemin başına Yusuf müdürün oğlu oturur. Sicil numarasını  sisteme girer ve Sarp’ın gizli Polis olduğunu görür. O an babasını öldürdüğünü  düşünür, o duyguyla Sarp’ı sistemden siler. Sarp sistemde kayıtlı  olmadığı için,mahkemeye sevk edilir.

Evet bir polis bunu nasıl yapar. Gizli bir bilgiyi sistemden nasıl olurda  yok eder. Oysa Polis güvenilir biridir.
Hadi buna baba acısı diyelim. Üzüntüsüne yorumlayalım.
Peki mafya temsilcisi olan Davut’un söylediklerine neden inanır. Ve ısrarla Sarp’ı katil olarak  görür.
Polis Gökhan,babasının özel tuttuğu dosyayı da hiç düşünmeden ve sorgulamadan yakar.

 Sarp’ı kurtaracak tüm delilleri yok ederek, Polis Gökhan babasının gerçek katilini farkında olmadan gizlemektedir.
Polis delilleri toplaması gerekirken, delilleri yok etmektedir.
Diziler aynı zamanda toplumu eğitmektedir. Yanlış bir polis imajı ilerde derin yaralar açabilir.
Tüm dizi filmlerde,tiyatro ve gösterilerde meslek gruplarının yanlış tanıtılmaması gerekir.

Polis,öğretmen,subay,hakim,savcı,avukat,doktor,imam,hoca ,mühendis,müdür,kaymakam,vali,  vb. tüm meslek sahipleri olması gerektiği gibi tanıtılmalıdır.

Elbette dizilerde  tüm meslek gruplarının yanlış uygulamaları ele alınarak doğru ve güzel olan şeyler anlatılmalıdır.
Ama bu bölümde polisin delilleri yok etme imajı kabul edilemez….

Her şeye rağmen iki kardeşin buluşması final gibiydi….
Her şeyin bittiği an… Sevinçten ağlayan iki kardeş…
Allah hiçbir zaman kardeşleri ve arkadaşları birbirinden ayırmasın!

Ayrı olanları da, Yüce Allah en kısa zaman da bir araya getirsin…Amin!

Efkan VURAL

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:



27 Mayıs 2017 Cumartesi

KİTAP:"İçimdeki Bitmeyen Özlem"





Sevgili Celal ÇELİK’in uzun yıllar üzerinde çalışarak  ve büyük bir uğraş  vererek yazmış olduğu “İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı kitabı Egemen yayınları tarafından basılmıştır.
Kitap,Mayıs 2017 ‘de 1.baskısıyla okuyucusuyla buluştu.
Kitap, Egemen yayınları kültür serisinin 11.kitabı olarak yayınlanarak büyük bir hizmete imza atılmıştır.
Kitap, 16 bölümden ve  150 alt başlıktan oluşup, 271 sayfadan ibarettir.

1973 Yılında Konya Ereğli de  doğan celal ÇELİK kendi hayat hikayesini anlatmaktadır.

Celal ÇELİK,üniversite yıllarına kadar her genç gibi hayatını yaşamaya çalışmıştır.

Karşısına çıkan bir kıza aşık olur. Onu çok sever. Ama kader bu, sevdiği kıza kavuşamaz.

Celal ÇELİK’te  var olan ama henüz ortaya çıkmamış hastalığı, yavaş yavaş kendini göstermeye başlar.

Sevdiği kızdan ayrı kalması Celal’in hastalığını hızlandırır. Artık Celal ÇELİK  Friedreich Ataksisi (FA) hastasıdır. Bu hastalık vücudun fiziksel hareketlerinin zayıflaması,hücrelerin erken yaşlanması olarak görülür.

Celal ÇELİK, engelli oluşuna isyan etmemiş, Allah’ın takdiri olarak görür ve hatta bunu ödül olarak kabul eder.

Üniversiteyi bitirdikten sonra özel bir şirkette tekniker olarak göreve başlayan Celal ÇELİK,tekerlekli sandalye ile iş hayatını sürdürür. 2010 yılında emekli olur.

Emekli olduktan sonra yazılar yazarak, insanlara faydalı olmak ister. Özel web sayfasında ve blog sayfalarında,çeşitli gruplarda yayınladığı yazılarla  özellikle gençlere iman konularında yol göstermek ister.

Celal ÇELİK,her şeye rağmen yaşamanın çok güzel olduğunu her durumda dile getirir.

Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimetlere şükretmek gerektiğini dile getirir.
Hayata bakışı olumludur.
Celal ÇELİK , Kitap’ta anlatmak istediği  en önemli şey de galiba maddi aşktan manevi aşka geçiştir.

Evet, “İçimdeki Bitmeyen Özlem” adlı kitabı okuyunca;göreceksiniz:
Hayata bakışınız değişecektir.
Yaşadığınız hayatın değerini daha iyi anlayacaksınız…
Allah’a olan aşkınızın arttığını göreceksiniz…
İbadet etme arzunuzun oluşacağını  hissedeceksiniz...
Kitabı okudukça etrafınızda ki,  nice engelli kişileri fark edeceksiniz…

Eminim Celal ÇELİK’in bu kitabını  bir solukta okuyacaksınız,
Şimdiden iyi okumalar…

NOT:İnşallah bu kitabı ilerde daha geniş bir biçimde tanıtmayı düşünüyorum.

Efkan VURAL



Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:






22 Mayıs 2017 Pazartesi

Kur’an-ı Kerim’den mesaj var – 11


Allah insanı özgür bir irade ile yaratmıştır. İnsanoğlu aklı ve  özgür iradesiyle istediğini yapabilir. İnsanın önünde hiçbir engel yoktur.Kişi iyiye de kötüye de yönelebilir.  Allah insana istediği şeye yönelme ve istediği şeyi yapma özgürlüğü vermiştir. İnsana, yaptıklarından sorumlu olması için hür bir irade verilmiştir.

Yüce Allah  insanlara iyi ve doğruyu,kötü ve çirkini elçileri vasıtasıyla göstermiştir. Allah insanı en iyi tanıyandır. İnsanı tasarlayıp yaratan  Allah, insan için  nelerin yararlı  ve nelerin zararlı olduğunu en iyi bilendir.

Allah, İnsanlar için  “Kendini ve hayatı kullanma kılavuzu” hazırlayıp göndermiştir.
Peygamberimizin,insanlara öğrettiği yaşam kılavuzu “Kur’an-ı Kerim ve Sünnet”tir.
Bu kullanma kılavuzuna göre hayatımızı tanzim etmeliyiz.

Garantili bir ürünü kılavuza ve kullanma talimatına uygun olarak kullanmamız gerektiğini hepimiz biliriz. Garanti süresi içinde kullanıcı hatasından kaynaklanan arızalar,garanti dışı sayılmaktadır. Yani hatalı ve yanlış kullanımlarda  kullanıcılar sorumludur.
İşte,Yüce Allah’ta insanlara kullanma kılavuzu olarak  İslam dinini göndermiştir. Allah insanlardan  talimata uyulmasını istemektedir.  Kullanma talimatı dışında yapılan şeylerden; Allah bizleri sorumlu tutacaktır.

Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki  mesajı  şöyledir:

Bununla beraber onların amellerinden hiçbir şey eksiltmeyiz. Herkes kazandığı karşılığında rehindir.” (Tur sures,21.ayet)
“İşte orada herkes, geçmişte yaptıklarını karşısında bulur. Artık onlar gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülürler ve uydurdukları şeyler (batıl tanrılar), kendilerinden kaybolup gider.”
( Yunus suresi,30. Ayet)

Yaptıklarımızın  ve yapacaklarımızın Allah’ın rızasına uyup uymadığına dikkat etmeliyiz.

Yaptıklarımızdan sorumlu olduğumuzu hiçbir zaman unutmamalıyız.

Efkan VURAL

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:





14 Mayıs 2017 Pazar

Anne baba hakkı ve onlara karşı görevlerimiz




Annemiz ve babamız bizim için en değerli kişilerdir. Bizler anne ve babamızın sayesinde bu günlere gelmişizdir. Annelerimizi ve babalarımızı yılın belli bir günün de hatırlayıp ellerini öperek, onlara karşı görevlerimizi yerine getirmiş olamayız.
Anne ve babalarımıza her zaman değer vermeliyiz. Onların bir ihtiyacı olduğunda hemen yardımcı olmalıyız.Onlara karşı hiçbir zaman kırıcı olmamalıyız.
Yüce dinimizde anne ve baba hakkına çok önem verilir. Allah birçok ayette anne ve babaya iyi davranmayı ; Onlara “öf ! “ bile dememeyi emreder. Anne ve babaya sürekli iyi ve güzel davranmamızı öğütler.

Kur’an’ı Kerimde Yüce Allah bazı ayetlerde anne ve baba hakkında şöyle buyurmaktadır:
“ Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir….. (Ankebut, Suresi,8.Ayet)
“ Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana –babaya … iyilik edin… (Nisa,Suresi,36.ayet)
“Rabbin kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi , ana babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri , yada her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa ,sakın onlara “ öf ! “ bile deme; onları azarlama ; onlara güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve deki : ”Rabbim ! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sende onlara acı. ” (İsra,Suresi,23.ve24.ayet)
Peygamberimize bir kişi, yapılan işlerin hangisi daha üstündür diye soru sorar:
Hz. Peygamber (s.a.v.) de “Vaktinde kılınan namaz “ diye cevap verdi.
Sonra hangisidir? diye sorar:
Peygamberimiz de “ Anne ve babaya iyilik etmektir.”diye buyurur…”(Tirmizi,birr ve sıla,2)
Allah’ın bizden memnun olmasını istiyorsak Anne ve babamızı memnun etmemiz gerekir. Bu konu da Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır : ”Allah’ın rızası, anne babanın rızasına; gazabı da anne babanın gazabına bağlıdır.” (Tirmizi, birr ve sıla.3)
Anne ve babamızın hakkını ödeyemeyiz.Çünkü onların üzerimize hakları çoktur.
Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır. ”Hiçbir evlat babanın hakkını ödeyemez.Ancak onu köle olarak bulup satın alır ve özgür ederse müstesna.”(Tirmizi,birr ve sıla,8)
Cennete girmek istiyorsak anne ve babamıza karşı sorumluluklarımızın farkına vararak,onlara özellikle ihtiyarlık döneminde ve bize muhtaç olduklarında yanlarına koşmalıyız..Onlara üzücü hiçbir harekette bulunmamalıyız.
Onların dualarını almaya çalışmalıyız.Onların dualarının geri çevrilmeyeceğini bilmeliyiz.
Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır.
“Üç dua vardır ki, bunlar şüphesiz kabul edilir: Mazlumun duası, yolcunun duası ve babanın evladına duası” (İbn Mâce, Dua, 11.)
Cennete girmek istiyorsak Anne ve babamıza iyi davranmalıyız. Cennetin  anaların ayağının altında olduğunu unutmamalıyız.
Bu konu ile ilgili bir rivaye şöyledir:Muaviye b. Câhime’dir. Anlattığına göre, İbn Câhime (ra) bir gün Hz. Peygamber’e (sas) geldi ve: “Ey Allah’ın Resulü, ben gazveye (cihad) katılmak istiyorum, bu konuda sizinle istişare etmeye geldim” dedi. Resûlullah (s.a.v.): “Annen var mı? (hayatta mı?) diye sordu. “Evet” deyince, “Öyleyse ondan ayrılma, zira cennet onun ayağının altındadır” buyurdu. (Nesâî, Cihâd, 6)
Anne ve babamızın rızasını kazanarak cennete girme şansımızı artırmalıyız.
Bu konu ile ilgili Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır.
“Burnu yere sürünsün, burnu yere sürünsün, burnu yere sürünsün. ”Kimin ya Rasulallah denince .”İhtiyarlığı anında annesi ile babasından birine yahut her ikisine yetişip de (onların rızasını kazanarak) cennete giremeyenin ” buyurdu. (Müslim,birr ve sıla9,10.)
Anne ve  babamıza karşı gelmemeliyiz. Onlara karşı saygıda ve sevgide kusur etmemeliyiz.
 Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır:
 Büyük günahların en büyüğünü size bildireyim mi? Deyince;
Sahabe:Evet ya Rasulullah! Dediler.
 Peygamberimiz de:”Allah’a şirk koşmak,anne ve babaya karşı gelmek” buyurdu. (Tirmizi birr ve sıla,4.)
Bir adam Peygamberimize gelerek ey Allah’ın elçisi insanlar içinde en güzel şekilde davranmam gereken kimdir ? deyince Peygamberimiz de Annendir “ diye cevap verir. Adam sonra kimdir? diye ikinci ve üçüncü defa sorunca da Hz. Peygamber (s.a.v), “Annendir” buyurdu. Adam sonra kimdir? Deyince Peygamberimiz, “Sonra babandır.” diye cevap verdi.(Buhari,edeb,4)
Bir hadis-i şerifte anne ve babaya karşı yapılması gerekenler şöyle özetlenmiştir.
Ebû Üseyd Mâlik İbni Rebîa es-Sâidî (r.a.) şöyle dedi: Bir gün biz Resûlullah’ın  huzurunda otururken Selemeoğulları kabilesinden bir adam çıkageldi ve:
 - Yâ Resûlallah! Anamla babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sordu.
 Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
 – “Evet, onlara dua eder günahlarının bağışlanmasını dilersin; vasiyetlerini yerine getirirsin; akrabasını koruyup gözetirsin; dostlarına da ikramda bulunursun.” (İbni Mace,Edeb,2.)
Evet  anneler günü sebebiyle , annemizin gönlünü alalım. Hediyelerimiz yanında, onlara vereceğimiz en büyük hediye ; yalnız olmadıklarını ,bir gün değil her gün gerektiğinde yanlarında olabileceğimiz güvenini verebilmektir.
Eğer anne ve babamız vefat etmişse ruhlarını analım.Onlar için sadaka verelim.İyilik yapalım.
Var mısınız anne ve babalarımıza iyi davranmaya…
Ve cenneti garantilemeye çalışalım  İnşallah…

Efkan VURAL 

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:




Kur’an-ı Kerim’den mesaj var – 10





İnsanlar için önemli olan şeyler vardır.Bunlar:Anne,baba,eş,çocuklar,yakın akrabalar,arkadaşlar …

Bunların hepsinin önemi çok büyüktür.

Anne babanın önemi ve büyüklüğü tartışılmazdır. Bizi her zorluğa rağmen ,karnında taşıyan ve bir çok eziyetlerle bizi  doğuran annemizdir. Gecesini ve gündüzünü bizim için seferber ederek geçiren annemiz ve ona destek olan babamız; bizim her şeyimizdir. Onlar bizim canımızdır,ciğerimizdir

Sevgiyi,güveni,konuşmayı velhasıl hayatı anne ve babamızdan öğrendik. Onlara pek çok şey borçluyuz.  Anne ve babamıza borcumuzu ödememiz mümkün değildir.

Anne ve babalarımızı bir günlük değer ve hediyelerle geçiştiremeyiz.

Anneler günü yılın bir gününe indirgenemez. Yılın her günü anneler günü olmalıdır. Onları her zaman hatırlamalıyız. Gerektiğinde her an yanlarında olmalıyız.
Onların  isteklerini ve ihtiyaçlarını  karşılamalıyız.

Onların bizden istediği en önemli şey,iyi bir kişi olmamızdır. Yararlı işler yapmamız ve kötü davranışlardan uzak durmamız onları en fazla mutlu eden şeylerdendir.

Eğer anne ve babamız yanımızda veya yakınımızda iseler onları hiçbir şekilde incitmemeliyiz. Her zaman onların gönüllerini almalıyız.Sözlerimize ve davranışlarımıza dikkat etmeliyiz. Onları üzecek şeylerden uzak durmalıyız. Onlara “öf “ bile dememeliyiz.
Anne veya babamız uzakta ise,arayıp hal hatır sormalıyız.Sıkıntıları varsa yardımcı olmalıyız.

Onların dualarını almak için her zaman fırsat kollamalıyız. Onlar aslında bizim için bir hazine misalidir. Onlara,değerli olduklarını her zaman hissettirmeliyiz. Onların kalbini kıracak en küçük bir hareketten uzak olmalıyız.

Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki  mesajı  şöyledir:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine «of!» bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle”
 (İsra Suresi 23. Ayet)

Ne mutlu bu ayeti kerimenin gereğini yerine getirenlere…


Bütün annelerin, anneler gününü kutlar,hepsine uzun ve huzurlu ömürler dilerim…

Efkan VURAL

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:




12 Mayıs 2017 Cuma

Kur’an-ı Kerim’den mesaj var – 9






İnsan yaratılış özelliğine göre, güçlü bir varlığa inanma,ona boyun eğme ve O’na ibadet etme ihtiyacı duyar. İnsanın bu inanma ve ibadet etme arzusu yaratılıştan gelmektedir.

İnsanoğlu kendisini çok güçlü görse de aslında aciz bir varlıktır. İnsan herhangi bir  virüs,hastalık veya bir kaza sonucu gücünü kaybedebilmektedir. Ölüm ise insanın en aciz olduğu andır.

İnsanoğlu acizliğini fark edince,kendinden çok daha güçlü ve hatta gücünün sınırı olmayan bir varlığa yönelir. Ve O varlıktan medet bekler.Bu duygu insanın doğasında vardır.

İnsan, inanma ihtiyacını  gerçek olan Allah inancıyla gidermelidir. Allah’ın dışındaki ilahlara veya başka güçlere inanan ve onlara tapan insanlar kurtuluşa eremez.

Gerçekte inanılması ve ibadet edilmesi gereken “Tek Varlık”,kur’an’da anlatılan Yüce Allah’tır. Yalnızca O’na ibadet etmeliyiz.







Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki  mesajı  şöyledir:

Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir.  (Enbiya Suresi.25.Ayet)

Kur’an’da anlatılan ve Peygamberimizin  öğrettiği  imanın gereği olarak, Yüce Allah’ın özelliklerini(sıfatlarını) iyi bilmeliyiz.

Yüce Allah’a sıfatlarını tanıyarak inanmalıyız. O’ndan başka tanrılar edinmemeliyiz. Allah’ın dışında hiçbir güce boyun eğmemeliyiz.Yalnız  O’na ibadet etmeliyiz ve yalnız O’ndan yardım istemeliyiz.


Ne mutlu Yüce Allah’a gerçek anlamda inanan ve ibadet edenlere…

Efkan VURAL



Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:

  



6 Mayıs 2017 Cumartesi

Kur'an-ı Kerimden Mesaj Var - 8










Yüce Allah insanları ve diğer canlıları  yaratmıştır. Tüm canlıların hayatını sürdürebilmesi için gerekli olan şeyleri de karşılıksız vermiştir. Allah’ın vermiş olduğu nimetleri sayacak olursak bitiremeyiz.

Allah canlıların yaşayabilmesi için; su,toprak,hava,güneş,bitkiler,sebze, meyve,hayvansal ürünler ve bir çok nimetleri yaratmıştır.

Yer yüzünde sayısız nimetler insanın hizmetine sunulmuştur. İnsanları ve canlıları yaratan Yüce Allah,onların ihtiyaç duyduğu her şeyi de yaratmıştır.

Biz insanlar bu nimetler karşısında şükretmeyip nankörlük yapmaktayız. Allah’ın vermiş olduğu bunca nimetin genetiği  değiştiriliyor,verimi  artırılmaya çalışılıyor ve bir çok ürüne hormon verilerek zararlı hale getiriliyor.

Allah bunca nimeti karşılıksız vermektedir. O bizden sadece kulluk istemektedir.
Allah’ın vermiş olduğu nimetlerine karşılık bize düşen şükretmektir.

Allah’ın verdiği sayısız nimetlerde bir eksilme olursa ne yapabiliriz. Allah açlıkla terbiye etmesin.

Tüm harcamalarımızda savurganlıktan kaçınmalıyız. Bunca nimeti verenin,Yüce Allah olduğunu bilmeliyiz.

Allah’a  gerçek anlamda inanmalıyız, verdiği nimetlere şükretmeliyiz ve O’na hakkıyla kulluk etmeliyiz.

Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki  mesajı  şöyledir:

“Yeryüzüne bakmazlar mı, orada her türden nice güzel ve yararlı bitkiler bitirdik.”

 ( Şu’âra suresi,7.Ayet )

 

Ne mutlu Allah’ın bahşettiği sayısız nimetlere şükredenlere…


Efkan VURAL


Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:
  




3 Mayıs 2017 Çarşamba

Hz.Peygamber ve Güven Toplumu




Ülkemizde her yıl Peygamberimizin  doğduğu 20 Nisan gününün  içinde bulunduğu hafta “Kutlu Doğum Haftası” olarak kutlanmaktadır.

Bu yıl  Diyanet işleri başkanlığı,  kutlu doğum haftasının ana temasını “Hz. Peygamber ve Güven toplumu” olarak belirlemiştir.

Hz.Muhammed henüz peygamber olmadan önce Mekke’liler ona “el-Emin” adını vermişlerdi. O “Muhammed’ül-Emin”’idi.
 Yani Mekkeliler ona  “Güvenilir Muhammed” diyorlardı.

Hz.Muhammed’in sözüne ve yaptığı işe güven duyan Kureyşliler Onun Kâbe hakemliğini memnuniyetle karşılamışlardır. Büyük bir sorun haline gelen Hacer’ul-Esved’in yerine konmasında hakemlik ederek ; güvenirliği sayesinde Hz. Muhammed,Kabilelerin birbirine girmesini önlemiştir.

Hz.Muhammed (s.a.v.)  peygamberlikle görevlendirildiğinde tek sermayesi “Güvenilir Oluşu”idi.Herkes onun dürüst ve güvenilir olduğunu biliyordu.

Allah Hz.Muhammed’e kavmini uyarmasını istedi. Peygamberimiz de akrabalarını Kâbenin yanına topladı.Onlara önemli bir haber vereceğini  söyledi.

Onlara şöyle seslendi:Şu tepenin arkasında düşman ordusu Mekke’ye saldırmak üzere hazır bekliyor,desem ne dersiniz?

Onlar hep bir ağızdan: Hiçbir zaman yalan dediğini duymadık. Sen doğru söylersin,dediler.
Onlar Muhammed’e tereddütsüz güveniyorlardı. Peygamberimiz onlara Allah’tan başka varlıklara tapmamalarını,kendisini peygamber olarak kabul etmelerini söyledi. Onlar  yetim birine inanmayı gurur edindiler,mevkilerinin yok olacağı endişesiyle peygamberimize inanmak istemediler. Ama Muhammed’in doğru söylediğini çok iyi biliyorlardı. Çünkü Hz.Muhammed hiçbir zaman yalan bir şey söylememişti.

Peygamberimize ashabı çok güveniyordu. Onun her zaman doğru ve dürüst olduğunu görüyorlardı.

Peygamberimiz miraç gecesinde,Kâbe’den alınıp, Kudüs’e ve oradan da Sema’ya çıkarılarak , orada Yüce Allah ile görüştüğünü anlattığı zaman Müşrikler, O anda Mekke’dışında olan Hz.Ebubekir’e bu olayı haber veriyorlar. Ve O’na şimdi de Muhammed’e inanacak mısın? Diyorlar. Hz.Ebu Bekir de bunu kim söyledi,dedi. Onlar da bunu Muhammed söyledi. Bunun üzerine Hz.Ebu Bekir, bunu Muhammed söylediyse doğrudur. Çünkü Muhammed hiçbir şekilde yalan konuşmamıştır.Ona inanırım.

Mekkeliler,kıymetli eşyalarını çok güvendikleri Muhammed’e emanet ediyorlardı.Peygamberimiz de kendisine teslim edilen  emanetleri çok iyi koruyordu.
Mekkeli Müşrikler İslâmın yayılmasını kökten önlemek için peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Bir grup genç peygamberi öldürmek için evinin önüne geliyorlar. Peygamberimiz kendisine emanet bırakılan kıymetli eşyaları sahiplerine vermek üzere hepsini birer birer Hz.Ali’ye  gösteriyor.

 Peygamberimiz öldürüleceği zaman bile kendisini, öldürmeye gelenlerin emanetlerini düşünüyor ve onları sahiplerine vermek üzere Hz. Aliyi görevlendiriyor.
Kendisini öldürmeye gelen Müşriklerin,emanetlerine önem veren Hz. Muhammed böylelikle herkesin güvenini kazanıyor.

İşte güvenli insan bu, işte örneğimiz bu,güvenilir olmak her şeyin üstünde olmalıdır. Her yerde ve her zaman güvenilir olmaya çalışmalıyız.
Peygamberimiz yaptığı anlaşmalara uyar,verdiği sözleri yerine getirirdi.
Her zaman olduğu gibi bugün de  güvenilir insanlara ve güvenli bir topluma ihtiyaç vardır. Bizler Türk toplumu  olarak daha güvenilir, daha sağlam inançlı ve karakterli olmalıyız.  Böyle Yüce bir dine , peygambere  ve köklü bir tarihe sahip olmamız bizim için bir şanstır.
Bunun için bizler peygamberimiz gibi dürüst ve güvenilir olmalıyız. Söylediklerimizde ve hareketlerimizde  doğru olmalıyız. Sırat-ı müstakım üzerinde olmalıyız.





Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

 “Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür ” (Hud suresi,112.ayet)

Emanetleri, önemli görev ve sorumlulukları liyakat sahibi ehil olanlara vermek gerekir. Böylelikle güven oluşumu gerçekleşir.

Yüce Allah şöyle buyurur: “Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor…” (Nisa suresi,58.ayet)





Güven toplumunu oluşturmamız için aşağıdaki hadis-i şeriflere uygun hareket etmeliyiz:
Bir gün sahabeden biri  Peygamberimize: "Ey Allah'ın Resulü, bana İslam hakkında öyle bir bilgi ver ki, bana yetsin ve sizden başka kimseye İslam'dan sormaya hacet bırakmasın" dedim. Şu cevabı verdi: "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol" buyurdu.” (Müslim,İman,62)

“Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Nesâi,İman.8)
“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhari,iman.7)

"Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı hasta olduğu zaman, diğer organlar da  bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar. (Buharî, Edeb 27)

Peygamberimizin tavsiyelerine uymalıyız. Özellikle peygamberimizin doğruluk ve dürüstlüğünü şiar edinmeliyiz.

Herkesin güvene bileceği kişilerden olmaya çalışmalıyız. İşimizde gücümüzde dürüst ve adaletli olmalıyız. Görev ve sorumluluklarımızı , kanunun ve kurallara uygun bir biçimde en güzel şekilde yerine getirmeliyiz.

Yaptığımız her şeyde , Allah’ın bizi gördüğünü ve yaptıklarımızın hesabını bize soracağını bilmeliyiz. Ve ona göre hareket etmeliyiz.





Güvenli bir kişi olmak  ve güven toplumunu oluşturmak için adım atalım.
Güvenli adımlarla huzura kavuşalım ve güvenli toplum olalım….

Ne mutlu güvenilir olan kişilere ve güvenilir olan toplumlara…


Efkan VURAL

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır:







2 Mayıs 2017 Salı

Doğruluk






İnsanın yaptığı iş ,davranış,ve sözlerinde gerçekçi olması doğruluktur. İnsanlar birbirleriyle olan ilişkilerinde  doğruluk üzerinde olmaları erdemliliktir.
Toplumun huzur ve güveni için herkes doğruluktan yana olmalıdır.
Doğruluk aklın,ilmin ve insanlığın birleştiği bir yoldur.
Doğruluk istikamet demektir. İstikamet genel ahlak kurallarına uygun bir biçimde hayatı düzenlemektedir.

Doğruluk, dini mübin üzere yaşamaktır.
Doğruluk,aklın ve ilmin yolundan gitmektir.
Doğruluk Hak ve adalet yolundan yürümektir.
Doğruluk, insanlığımızı unutmamaktır. Ve insanca yaşamaktır.
Doğruluk kul hakkına riayet etmektir. Başkalarının özgürlüklerini engellememektir.

Yüce dinimiz  müslümanların  doğruluktan ayrılmamasını emretmiştir. Doğruluk  Müslümanlar da bulunması gereken güzel davranışların başında gelir. Bunun için Yüce Allah her namazın bütün rekatlarında Fatiha suresinde bize doğruluğu ve doğruluk üzerinde olmayı şöyle hatırlatıyor:  “Bizi doğru yola ilet.” (Fatiha suresi,6.ayet)

Doğrulukla ilgili Yüce Allah aşağıdaki ayetlerde şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkun ve doğrularla beraber olun.”(Tevbe 9/119)

“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol; seninle birlikte tevbe edenler de (dosdoğru olsunlar) ve aşırı gitmeyin. O, yaptıklarınızı görmektedir.”(Hud suresi,112.ayet)

“Müminler emanetleri korur ve verdikleri sözleri yerine getirirler.”(Mü’minun suresi,8.ayet)
“Ey iman edenler! Verdiğiniz sözleri yerine getirin.” (Maide suresi, 1)

“Doğrusu, 'Rabbimiz Allah'tır' deyip, sonra da dosdoğru gidenlere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”(Ahkaf suresi,13.ayet)





Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) de bize doğru olmamızı tavsiye etmiştir.
Bir gün sahabeden biri  Peygamberimize: "Ey Allah'ın Resulü, bana İslam hakkında öyle bir bilgi ver ki, bana yetsin ve sizden başka kimseye İslam'dan sormaya hacet bırakmasın" dedim. Şu cevabı verdi: "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol" buyurdu.” (Müslim,İman,62)

Doğruların dünya ve ahrette kurtuluşa ereceklerini  ve cennete gideceklerini Peygamberimiz şöyle bildirmektedir:

“Doğruluktan ayrılmayınız. Doğruluk sizi iyiliğe, o da sizi cennete ulaştırır. Kişi doğru olur ve daima doğru iş yaparsa Allah katında sıdıklardan(doğrulardan) yazılır. Yalandan sakınınız. Yalan da insanı günaha, o da cehenneme götürür. Kişi durmadan yalan söyler ve yalan üzere iş yaparsa Allah katında yalancılardan yazılır.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 69)

İnsan,hayatının her anında doğruluktan ayrılmamalı,doğruluk üzerinde yaşamalıdır. İnsan olmanın gereği de budur.
Ne mutlu doğru olanlara ve doğrularla birlikte olanlara…

Efkan VURAL

Bu yazı aşağıdaki sitelerde yayınlanmıştır: