30 Mart 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 30.03.2018 Tarihli Cuma Hutbesi:VAHYİN İNSANLIĞA İLK MESAJI: OKU!


 VAHYİN İNSANLIĞA İLK MESAJI: OKU!




Cumanız Mübarek Olsun Aziz Müminler!

Peygamber Efendimize Hira Mağarası’nda gelen ilk vahiy, hutbemin başında okuduğum ayetlerdi. Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktaydı:  “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı ana rahmine tutunan bir yumurtadan yarattı. Oku! Kalemle yazmayı öğreten, insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.” [1]

Bu emrin muhatabı olan Sevgili Peygamberimiz ise okuduğum hadis-i şerifte şöyle buyurmaktadır: “İlim için yola koyulan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır.”[2]

Kardeşlerim!

Mükerrem bir varlık olan insan, akıl gibi eşsiz bir nimet ile donatılmıştır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve ona değer katan bir nimettir akıl. İyiyi kötüden ayırt etme kabiliyetidir. İnsana sorumluluk bilinci veren, doğruyu yanlıştan ayırt etme vesilesi olan bir imkândır akıl.  Kul, Rabbinin mesajlarını akılla anlar ve hayatına kılavuz yapar. Rabbine, çevresine ve kendisine karşı sorumluluklarını akılla idrak eder ve yerine getirir. Bilgiyi akılla öğrenir, öğretir, yaşar ve yaşatır.

Muhterem Müminler!

İnsan için uğrunda yorulmaya, sıkıntı çekmeye, emek vermeye değen en hayırlı gaye bilgi edinmedir. Bilgi,  insanlığın yolunu aydınlatan bir hazinedir ve ilim, insan için en şerefli rütbedir. Onun içindir ki son vahyin ilk hitabı “Oku!” emridir. Okumak, erdemin peşinde koşmaktır. Okumak, hakikate varmaktır. Okumak, yaratılışın anlamını, hayatın manasını ve kâinatı keşif yolculuğunda insanın en yakın yol arkadaşıdır. Nitekim Yüce Kitabımız,


 Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[3] buyurarak insanlığa bilginin değerini ve ilmin vazgeçilmez olduğunu vurgulamıştır. İlmin ilahî membaı olan Kitab-ı Kerimimiz düşünmemizi, aklımızı kullanmamızı ve doğru bilgiye ulaşmamızı emretmiştir.

   “Cahillerden yüz çevir.”[4]  




“Sakın cahillerden olma!”[5] gibi uyarılarla cehaleti yermiştir. Bu sebepledir ki, dinî ve sosyal sorumluluklarımızı bilmek için okumak, doğruyu yanlıştan ayırmak için Kitaba ve ilme sarılmak her Müslümanın asli görevidir.

Muhterem Müslümanlar!

Bilgi insan içindir.  İnsan ilimle yücelir. Sağlam bir kaynaktan aldığı doğru bilgiyle hidayete erer, topluma yön verir ve dünyayı şekillendirir. İlim; insanı huzura, mutluluğa, dünya ve ahiret kazancına eriştirir. Cehalet ise insanı utandırır, aldatır, hataya ve zarara açık hale getirir.

Muhterem Müminler!

Peygamber Efendimizin Medine’de inşa ettiği Mescid-i Nebevî bir ilim merkezidir. Hiçbir ayrım gözetmeden kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle bütün müminleri mescidine davet eden Peygamberimiz (s.a.s) ilme talip olanlara Allah’ın cennete giden yolu kolaylaştıracağını müjdelemiştir.[6]

Medeniyetimizde âlim; ilimle hikmeti, hikmetle irfanı, ahlakla adabı, hak ve hakikati tüm insanlığa takdim edendir. Kendi şahsında söz konusu güzellikleri yaşayan ve temsil edendir. Zira âlim bilir ki, hikmetle harmanlanmayan, irfanla yoğrulmayan bilgi, ahirette hesabı çetin bir yük olarak karşısına çıkacaktır.

Aziz Müminler!

Bilgi ve teknoloji çağında yaşamaktayız. Ancak insanlık çoğu zaman bilgi ve teknolojiyi yeryüzünde iyiliğin hâkim olması için kullanmamış, istismar etmiş, bilgi ahlakından uzak adımlar atmıştır. Bilgi, ahlaktan yoksunlaştıkça insanlık değer kaybetmektedir. Eğitimin ruhundan, ilmin mana ve gayesinden mahrum bırakılan nice genç, bağnazlık, şiddet ve teröre savrulabilmektedir.

Bugün zulmün ve cehaletin kol gezdiği İslam coğrafyasında huzur ve güveni tesis etmek, Müslümanlar olarak dünyaya yeni bir medeniyet takdim etmek bizim görevimizdir. Bu hususta hepimize düşen sorumluluk öncelikle doğru bilginin ve sağlam kaynağın peşine düşmek, ilmi ehil ellerden almak, sonra da öğrendiğimiz ile amel etmektir.

Kardeşlerim!

Geliniz anne ve babalar olarak yavrularımızı Kur’ân ve sünnetten beslenen iman şuuruyla, ibadet sevgisiyle ve ahlak bilinciyle yetiştirelim. Onların iyi birer insan, örnek birer mümin olması için gayret edelim. Kız erkek ayrımı yapmaksızın evlatlarımızı okullarımızda, camilerimizde ve Kur’an kurslarımızda yürütülen eğitim-öğretim faaliyetlerinden mahrum bırakmayalım.

Hutbeme son verirken bir hususu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Kütüphaneler haftası içerisinde bulunmaktayız. Bizlere okuma aşkı ve alışkanlığı kazandıran kütüphaneler, ilim ve irfan yuvalarından biridir. Kitap sevgisini aşılayan mekânlardır. O halde,  bu nezih yerlerin değerini bilelim. Kütüphanelerde kitap okuyarak vakit geçirmenin güzelliğini hep birlikte hissedelim.




[1] Alak, 96/1-5.
[2] Tirmizî, İlim, 2.
[3] Zümer, 39/9.
[4] A’râf, 7/199.
[5] En’âm, 6/35.
[6] Tirmizî, İlim, 19.            Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 
KAYNAK:

29 Mart 2018 Perşembe

Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-27







Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-27


Yüce Allah insanlara yol göstermek, doğruyu ve yanlışı ortaya çıkarmak, insanların mutluluğu ve huzuru için kur’an’ı kerim’i göndermiştir.


Kur’an-ı Kerim’i okuyarak içindeki emir ve yasaklara uymalıyız. Allah’ın bizden neler istediğini en güzel biçimde kur’an’dan öğrenebiliyoruz.

Kur’an’ı okuyup ayetlerini düşünmelitiz. Kur’an ayetlerini okuyup anlamamız için Allah kur’an’ı kolaylaştırmıştır.

Kur’an-ı kerimin, hemen hemen  bütün ayetlerini rahatlıkla anlayabiliyoruz.

Kur’an’da anlatılan olaylar,verilen örnekler herkes tarafından kolaylıkla anlaşılabiliyor.

Sadece İslam bilginlerinin anlayabileceği bazı ayetler de mevcuttur. Anlayamadığımız ayetleri İslam kaynaklarından araştırabiliriz.

Kur’an’ın büyük bir kısmını mealden okuyarak anlayabiliriz. Kur’an meali yanında tefsirlere de bakarak kur’an ayetlerinin yorumlarını derinlemesine öğrenebiliriz.

Kur’an-ı okurken ayetlerin anlamlarını düşünmeliyiz. Ayetlerde verilmek istenen öğütleri düşünüp hayatımıza uygulamalıyız. Kur’an-ı kerim’in mesajını iyi anlamalıyız.

Örneğin, Allah bizden  gıybet  yapmamamızı emreder. Allah gıybet yapanların,kardeşlerinin ölmüş etini yemiş gibi olduklarını anlatır.

İşte biz bu ayetleri okuyup düşündüğümüzde, bir daha gıybet yapmamalıyız. Gıybet yapılan ortamlarda gıybetin yapılmasını engellemeliyiz. Bulunduğumuz yerlerde gıybet yapılmasına fırsat vermemeliyiz.

Kur’an’da anlatılan öğütleri düşünerek,kur’an’a uygun olarak yaşamalıyız. Güzel ve iyi işler yapmalıyız.Kötü ve çirkin davranışlardan uzak durmalıyız.

Bu konuda ,Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki mesajı şöyledir: “Andolsun biz Kur'an'ı, anlaşılıp öğüt alınması için kolaylaştırdık. O halde düşünüp öğüt alan yok mu?.” (Kamer suresi,32 ayet)

Ne mutlu o kimselere ki, Kur’an’ın öğütlerini düşünürler ve  yaşamlarına yön verirler.

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:


Milliyet Blog:



26 Mart 2018 Pazartesi

Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var –9





Peygamberimizin  Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var  –9


Aile toplumun temel taşıdır.Toplumu aileler oluşturur. Aileleri de fertler oluşturur.

Toplumların güçlü ve ve sağlam olmaları; ailelerin güçlü ve sağlam olmalarına bağlıdır.

Toplumu oluşturan fertler ailelerde yetişir. İyi ve sağlam ailelerde, sağlıklı ve iyi fertler yetişir. Güzel terbiye alan fertlerden oluşan toplum sağlam toplum olur.

Aile içinde terbiyeli yetişen kişiler toplum içinde nasıl ve ne şekilde  davranacaklarını, görev ve sorumluluklarını bilirler.

Aile içinde çocuk daha küçükken milli ve manevi değerleri öğrenir. Çocuk  doğruyu,yanlışı,helali,haramı,kul hakkını,adaleti ve diğer güzel alışkanlıkları  ailede öğrenir.

Ailesinde, saygıyı,sevgiyi,hoşgörüyü,demokrasiyi, vatan bayrak , millet ve din  sevgisini görerek öğrenen fertler; okul ve toplumda bu bilgileri pekiştirerek kendisini yetiştirip, vatan ve millete faydalı bir evlat olur.

Ailede, okulda,ve toplumda güzel davranışlar elde eden fertler hayat boyunca bunları uygulayacaktır.

İyi ve güzel ortamlarda yetişen fertler her durumda sorumlulukalarını yerine getirirler.

Kötü ve bozuk ortamlarda yetişen fertler güzel ve doğru davranışları alamadıkları için; okulda ve toplumda uyum problemleri yaşayacaktır. Bu kişiler okulda ve toplumda olumsuz davranışlar sergileyecektir.

Huzurlu ve mutlu ailelerden oluşan toplumlar huzurlu ve mutlu olur.

Huzurlu ve mutlu ailelerde anne ve baba bir arada olup,birbirlerine saygılı ve sevgili olurlar. Bu şekilde aile ortamı mutluluk kaynağı olur.

Anne ve babalar birbirlerine karşı saygılı davranmalıdırlar. Anne ve babalar,çocuklarına örnek olduklarını unutmamalıdır. Bunun için de davranışlarına dikkat etmelidirler.

Aile içinde ufak tefek sorunları büyütmeden, aile birlikteliğini sürdürmek her anne ve babanın en büyük görev ve sorumluluğu olmalıdır.

Aile bütünlüğünün bozulması ancak geri dönüşü mümkün olmayan durumlarda meydana gelebilir.

Anne ve babanın bir arada kalması mümükün değilse,her şey bitmişse,zararlı ve kötü sonuçlar doğuracak  bir durum karşısında ayrılma söz konusu olabilir.

Anne ve babanın ayrılması son çare ise belki bu durum gerçekleşir.

Her şeye rağmen ailenin dağılmaması ve çocukların mutluluğu için problemleri aşarak,aile birlikteliğini sürdürmek gerekir.

Boşanma helal olsada, Allah’ın hoşlanmadığı bir helal olduğunu bilmeliyiz.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in  hadis-i  şeriflerindeki   mesajı  şöyledir:

“ Allah katında en sevimsiz helal boşanmadır.”                                                                                                (Ebu Davud,Talak,3 .)

Ne mutlu huzurlu ailelerde yetişen çocuklara ve gençlere...

Çocuklarımızın,gençlerimizin huzurlu ve mutlu ailelerde yetişmesi dileğiyle...

Allah herkese güzel bir aile nasip etsin İnşallah!

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:


Milliyet Blog:




23 Mart 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 23/03/2018 Tarihli Cuma Hutbesi: İBADET HAYATIMIZ VE GÖNÜL DÜNYAMIZ



İBADET HAYATIMIZ VE GÖNÜL DÜNYAMIZ




Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!



       Bizleri mübarek üç aylara yeniden ulaştıran yüce Allah’a sonsuz hamdü senalar olsun. Dün gece Regaib kandilini hep birlikte idrak ettik. Dualarımızı, en içten bağışlanma dileklerimizi yalnızca O’na arz ettik.


Aziz Kardeşlerim!

       Muâz b. Cebel, genç yaşta İslam’la müşerref olmuştu. Sahabenin önde gelenlerindendi. Peygamber Efendimiz (s.a.s) Muâz’ı çok sever, sevgisini dile getirir ve ona tavsiyelerde bulunurdu. Efendimiz yine bir gün bu genç sahabiye, “Allah’ın kulları üzerindeki hakkını ve kulların Allah üzerindeki hakkını biliyor musun?” diye sordu. Muâz, ‘Allah ve Resûlü daha iyi bilir’ diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.s) “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, yalnızca O’na ibadet etmeleri ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise, kendisine ortak koşmayan kimselere azap etmemesidir.”[1] buyurdu.

Kardeşlerim!

  İnsanı eşref-i mahlûkat olarak yaratan Yüce Rabbimiz onu üstün kabiliyetlerle donatmıştır. Kâinattaki her şeyi insanın hizmetine sunmuştur. En nâdîde özellikleri bahşettiği insandan sadece kendisine kulluk etmesini istemiştir. Allah’a kul olmak, ahlakımızı ve özgür irademizi kullanarak O’na gönülden bağlanmayı, her türlü imkân ve yeteneğimizi O’nun rızası uğrunda kullanmayı, nefsin istek ve arzularını terk edip, Rabbimiz’in koyduğu kurallara uymayı gerektirir.

“Allah’ın kulları üzerindeki hakkı” diye ifade edilen ibadet; insanı Rahman’ın huzurunda değerli kılan bir olgudur.[2] İbadet; itaattir, boyun eğmektir, Cenab-ı Hakk’a teslimiyettir. İbadet; Allah’ın verdiği nimetlere şükretmektir. Kulun Rabbi ile iletişim kurmasıdır. Her daim Rabbine muhtaç olan insanın, aracısız bir şekilde halini O’na arz etmesidir. Bunun için kul, Rabbinin huzurunda her duruşunda,

   “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz”[3] diyerek O’na iltica eder. Kendi acizliğini itiraf eder. O’ndan yardım diler ve O’na yalvarır. İşte bu, ibadet bilincidir, kulluk şuurudur. Kul, bu bilinç sayesinde yaratılmışların en şereflisi olur. Dünyada mutluluk ve huzuru, ahirette de ebedi kurtuluşu kazanır.

Aziz Kardeşlerim!

İbadetlerimiz, aynı zamanda bizleri her türlü kötülükten koruyan birer kalkandır. Allah’ın huzurunda secdeye varan, O’nun rızası için oruç tutan, sadaka veren, tavaf eden insan, kibir, bencillik, haset, ihtiras gibi kötü duygulardan arınır. İbadet etmek ruhlarımızı kasvetten, sıkıntı ve üzüntülerin yıpratıcı tesirinden korur. Çünkü Rabbimiz,





   “Gönüller, ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.”[4] buyurur. Samimiyetle ibadet eden kul, her adımda rabbine yaklaşır; O’na olan imanı, güveni, sevgi ve saygısı pekişir.

Allah Resûlü (s.a.s), “İslâm beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet etmek, namazı kılmak, zekâtı vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak.”[5]  buyurarak öncelikle yapmamız gereken temel ibadetlere dikkatlerimizi çekmektedir.

Bununla birlikte; her türlü iyilik çabası ve kötülüğe karşı yürütülen mücadele ibadettir. Bir kimseye güleryüz gösterip selam vermek ibadettir. Kişinin anne ve babasına hizmet ve hürmeti, ailesinin maddi ve manevi ihtiyaçlarını temin etmesi, bir garibin gözyaşını silmesi, bir yetimin başını okşaması, mazlumun ve mağdurun yanında olması ibadettir.

Aziz Kardeşlerim!

İbadetin dünyevî beklentilerden ve gösterişten uzak olması kadar güzel davranışa dönüşmesi ve devamlılığı da önemlidir. Nitekim Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et”[6] buyurmaktadır. Peygamberimiz (s.a.s) de “Allah katında amellerin en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır.”[7] buyurarak ibadette kararlı ve istikrarlı olmayı tavsiye etmiştir.

Muhterem Müminler!

Allah’ın bizlere emanet olarak verdiği hayatımız bir gün mutlaka sona erecek ve yapıp ettiklerimizden hesaba çekileceğiz. Ömür sermayemiz tükenmeden önce yaşamanın ve kul olmanın değerini bilelim. İbadetin huzurundan, bereketinden ve lezzetinden mahrum olmayalım. Hayatımıza ibadet bilinci ile anlam katalım. Rahmet, mağfiret ve ibadet mevsimi olan mübarek üç ayları fırsat bilelim. Sabırla, şükürle, tevekkülle ibadete sarılalım. Namazlarımızı huşuyla kılmaya devam edelim. Yüce kitabımız Kur’an’ı okuyalım ve rehber edinelim. Hayır kapılarımızı ardına kadar açalım, iyilikte yarışalım. Dillerimizi yalan, gıybet ve iftiradan, gönüllerimizi kin, nefret ve tefrikadan arındıralım.

Hutbemizi Sevgili Peygamberimiz’in dilinden dökülen şu dua ile bitirmek istiyorum: “Allah’ım! Seni zikretmek, sana şükretmek ve sana güzelce ibadet etmek için bana yardım eyle.”[8]



[1] Buhâri, Cihâd, 46, Müslim, İman, 48.
[2] Furkân, 25/77.
[3] Fâtiha, 1/5.
[4] Ra’d, 13/28.
[5] Buhâri, İman, 2.
[6] Hicr, 15/99.
[7] Buhâri, Rikâk, 18; Müslim, Müsâfirîn 215.

16 Mart 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 16/03/2018 Tarihli Cuma Hutbesi: MİLLETİMİZİN VAROLUŞ MÜCADELESİ: ÇANAKKALE ZAFERİ


MİLLETİMİZİN VAROLUŞ MÜCADELESİ:
ÇANAKKALE ZAFERİ




Muhterem Müminler!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğratılanların, savaşanların ve öldürülenlerin, işte onların günahlarını elbette sileceğim. Andolsun ki, Allah katından bir mükâfat olarak onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Şüphe yok ki nimetin güzeli Allah katındadır!”[1]

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır: “Allah, sadece kendi yolunda cihad etmek ve kelime-i tevhidi doğrulamak üzere yola çıkan kimseyi cennete sokmaya veya çıktığı evine sevap ve ganimet ile döndürmeye kefil olmuştur.”[2]

Aziz Müminler!

Vatan, insanın yuvasını kurduğu ve huzur bulduğu yerdir. Baskı ve zulümden uzak, güven içinde özgürce yaşanan topraktır. Vatan sevgisi, Yüce Allah’ın kalplerimize nakşettiği benzersiz bir duygudur. Kahraman ecdadımız soylu bir mücadeleyle bu vatanı müdafaa ederken imanından güç almış, vatan sevgisiyle ayakta kalmıştır. Onlar, ezanımız dinmesin, bayrağımız inmesin, namusumuz çiğnenmesin diye canlarını feda etmekten kaçınmamıştır. Zira vatanı savunmak, bir milletin sahip olduğu maddî ve manevî bütün değerleri savunmaktır. Mukaddesâtı savunmanın karşılığı ise ya gazilik ya da şehitliktir. 

Muhterem Müminler!

Şehitlik, öyle ulvi bir makamdır ki, Rabbimiz tarafından övülmüş, Peygamberimiz tarafından arzulanmıştır. Şehitlik yeryüzünde hakkın, hakikatin ve adaletin hâkim olması için varlığını ortaya koymaktır. Kötülüğün ve zulmün karşısında iyiliğe ve barışa şahit olmaktır. Bu şehadetin mükâfatı, dünya hayatında şeref, ahirette ise cennettir. Şehitler diridir, ölmezler, onlara “ölü” denmez. Nitekim Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır:




Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.”[3]

Aziz Müminler!

Tarihin akışını değiştiren nice şanlı zaferler vardır. Çanakkale zaferi de bunlardan biridir. Yüreği sarsılmaz bir imanla ve vatan aşkıyla çarpanların, hayâsızca bir işgale gövdesini siper ettiği yerdir Çanakkale. Mehmetçiğin “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” parolasıyla istiklali ve istikbali uğruna toprağa düştüğü yerdir Çanakkale. Enginlere sığmayıp taşan bir milletin yeniden var oluş destanı yazdığı yerdir Çanakkale.

Anadolu’nun her köşesinden, Rumeli’den, Bağdat’tan, Şam’dan, Üsküp’ten, Bosna’dan kopup gelmiş, dilleri ve renkleri farklı ama davaları aynı olan bir milletin omuz omuza verdiği mücadelenin adıdır Çanakkale. Kadınıyla erkeğiyle ecdadımızın taşıdığı bir sancak, her karışında o aziz ruhu barındıran bir topraktır Çanakkale.

“…Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin…”[4]ayetini düstur edinen Mehmetçiğin yaralı düşman askerine su içirip onu sırtında taşıdığı, esir düşenlere insanca davrandığı, dünyaya savaş ahlakını öğrettiği yerdir Çanakkale.

Çanakkale “Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.”[5] müjdesinin tecelli ettiği yerdir.

Aziz Müminler!

Birlik, beraberlik ve kardeşliğimize kastedenler dün olduğu gibi bugün de hiçbir vicdâni ve ahlakî değer tanımadan üzerimize gelmektedir. Terör örgütleri ve zulüm çeteleri, aziz milletimizin huzurunu, birliğini ve dirliğini bozmaya çalışmaktadır. Ancak, aramıza fitne tohumları ekmeye, irademizi ve basiretimizi zayıflatmaya uğraşanların sonu hüsran olacaktır. İmanımızdan aldığımız güç ve tarihimizden aldığımız ilhamla bizler bugün de barışı, huzuru, kardeşliği ve adaleti tesis etmek için mücadele etmekteyiz.

Öyleyse Aziz Kardeşlerim!

Tarihimizi, kültürümüzü, değerlerimizi, bizi biz yapan ve bugünlere getiren zaferlerimizi unutmayalım, unutturmayalım. Çanakkale’yi geçilmez kılan ruhu, şühedâ fışkıran toprağımızın izzetini evlatlarımıza öğretelim. Ecdadımızın emanetine sahip çıkalım. Bu emaneti aynı bilinç ve idealle yarınlara taşıyalım. 
Muhterem Müslümanlar!

Önümüzdeki Pazartesi günü bir kez daha rahmet, bereket ve bağışlanma mevsimi olan üç aylara kavuşmanın sevincini yaşayacağız. Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece de Regâib Kandili’ni idrâk edeceğiz. Yüce Rabbimiz üç ayları en güzel şekilde değerlendirmeyi, rızasını kazanmış olarak hep birlikte Ramazan’a kavuşmayı cümlemize nasip eylesin. Dinimiz ve mukaddesâtımız, vatanımız ve milletimiz, barışımız ve esenliğimiz için can veren bütün şehitlerimize rahmet, gazilerimize şifalar ihsan eylesin.

Kardeşlerim!

Bugün ülkemiz genelindeki tüm camilerde  Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından yurt içi ve yurt dışında inşaatı devam eden camilerimiz için yardım toplanacaktır. Yardımlarınızı bekliyoruz. Bununla birlikte “bir tuğla da benim olsun” diyen kardeşlerimiz CAMİ yazıp 1379’a mesaj göndererek 10 Türk lirası yardımda bulunabilirler. Rabbim yardımlarınızı kabul eylesin.

Hutbemi Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifi ile bitiriyorum: “Allah’ım! Recep ve Şaban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır!”[6]