27 Nisan 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 27.04.2018 Tarihli Cuma Hutbesi:AF, ARINMA VE KURTULUŞ VESİLESİ: BERAT GECESİ


AF, ARINMA VE KURTULUŞ VESİLESİ: BERAT GECESİ


Cumanız Mübarek Olsun Aziz Müminler!

Rahmeti sonsuz, affı sınırsız olan Yüce Rabbimiz, okuduğum ayet-i kerimede bizlere şu müjdeyi vermektedir: “De ki: ‘Ey kendi aleyhlerine günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah dilerse bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” [1]

Muhterem Müslümanlar!

Af, arınma, mağfiret ve kurtuluş vesilesi olan Berat gecesine yaklaşmanın sevincini yaşıyoruz. Yüce Rabbimize sonsuz hamdü senalar olsun. Hep birlikte 30 Nisan Pazartesiyi Salıya bağlayan gece Berat gecesini idrak edeceğiz inşallah.

Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir kutsî hadiste şöyle buyurmuştur: “Şaban ayının on beşinci gününü oruçlu geçirin. Gecesinde ise ibadete kalkın. Çünkü o gece güneş batınca Allah Teala keyfiyetini bilemediğimiz bir halde en yakın semaya tecelli ederek fecir doğuncaya kadar: ‘Bağışlanma dileyen yok mu, onu bağışlayayım! Rızık isteyen yok mu, ona rızık vereyim! Musibete uğrayan yok mu, ona afiyet vereyim…’ buyurur.” [2]  

Kardeşlerim!

Ömür, bizim en kıymetli sermayemizdir. Her saatimiz hazine, her dakikamız servet değerindedir. Berat gecesi de hayat yolculuğumuzun en bereketli duraklarından biridir. Berat bizlere varlığımızı yeniden gözden geçirme, muhasebe ve tefekkür imkânı kazandıran bir fırsat gecesidir. Berat,  mağfirettir. İlahî rahmetin tecelli ettiği gündür. Berat, nedamet ve umut zamanıdır. Berat gecesi ellerin duaya, gönüllerin semaya açıldığı gecedir. Rabbimize yönelip mağfiret iklimine girmenin adıdır Berat.

Berat, kırılan kalpleri onarma, dargınlık duvarlarını yıkma, kin, nefret ve intikam duygularını aşma günüdür. Berat, arzularımızın, hevâ ve heveslerimizin, bencilliklerimizin etkisinden, nefsimizin esaretinden kurtulma gecesidir. Nefis ve şeytanın hile ve tuzaklarına karşı teyakkuzda olma bilincini diri tutma vaktidir.

Kıymetli Müminler!

Her yıl gelen Berat gecesi, bizlere, her türlü kötülük, zulüm, haksızlık ve adaletsizlikten uzak kalmayı öğretir. Berat gecesi bize sadece Allah’ın affına mazhar olmayı değil, affedici olmayı da hatırlatır. Zira Allah’tan af bekleyen affedici olur. Kendisine, ailesine, din kardeşlerine, çevresine ve tüm kâinata karşı affedici ve hoşgörülü olur. Allah’ın hoşnutluğunu isteyen, hiç kimseyi hor ve hakir görmez. Allah’ın sevgisine ulaşmak isteyen, daima yüreğinde sevgi ve merhamet taşır.

Aziz Müminler!

Bu gece vesilesiyle bir kez daha hatırlatmak isterim ki, “insanlık için gönderilmiş hayırlı bir ümmet” olma yolunda hepimize ayrı ayrı sorumluluklar düşmektedir. Zira etrafımızda olup bitenlere karşı duyarsız kalarak salih bir mümin olmamız mümkün değildir.

Geliniz bu bereketli zaman diliminde unuttuğumuz ve terk ettiğimiz sorumlulukları yeniden hatırlayalım. Dünyayı ahirete tercih eder hale gelmişsek en yakınlarımızdan dahi esirgediğimiz sevgi ve merhamet için tövbe edelim. Yetim ve öksüzleri, mazlum kardeşlerimizi yalnız bırakmışsak tövbe edelim. İhmal ettiğimiz kulluğumuzu gözden geçirelim. Hırpalanmış şu gönül dünyamızı dua, ibadet ve tefekkür ile taçlandıralım. Günaha ve kötülüğe giden yollara set çekelim. İyiliğin egemen olduğu bir dünya için çaba gösterelim. Allah’ın rahmetinin bolca tecelli ettiği bu günleri en güzel şekilde değerlendirelim. Taatimizle, teslimiyetimizle, salih amellerimizle tövbelerimizi, istiğfarlarımızı yalnız O’na arz edelim. Hatalarımızdan, kusurlarımızdan, günahlarımızdan bir daha dönmemek üzere yüz çevirelim.

Hutbemi, Efendimizin şu duasıyla bitirmek istiyorum: “Allah’ım! Gazabından rızana, cezandan affına, Sen’den yine Sana sığınıyorum. Sana övgüleri saymakla bitiremem. Sen kendini nasıl övdüysen öylesin.”[3]

“Allah’ım, Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana en güzel şekilde ibadet etmek için bize yardım eyle.” [4]





[1] Zümer, 39/53.
[2] İbn Mâce, İkâmetü’s-Salavât, 191.
[3] Müslim, Salat, 222.
[4] Ebû Davud, Vitr, 26.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü


DİYANET CUMA HUTBELERİ

26 Nisan 2018 Perşembe

Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-28





Kur’an-ı Kerim’den Mesaj Var-28

Yaptığımız herşeyden  sorumluyuz. Açıktan veya gizli yaptığımız her davranışın hesabını vereceğimize inanıyoruz. Bundan dolayı da attığımız adımlara dikkat etmeliyiz.

Dünyada yaptıklarımızdan kanun önünde hesap veririz. Herkes yaptığı haksızlıkların hesabını mahkemede verir. Dünyada nasıl  hesap soruluyorsa Ahirette de Yüce Allah hesap  soracaktır. Allah’ın hesabı dünya hesabının aksine tam adaletli olacaktır. Ahirette hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır. Dünyada gizli yapılanların hesabı ortaya çıkmaz. Ama ahirette gizli açık herşeyin hesabı verilecektir.

Aldatma,yalan,hırsızlık,kumar,zina,gıybet,dedikodu,iftira,kul hakkı, devlet ve millet hakkı,adaletsizlik,rüşvet  vb. Her türlü gizli veya aşikar yapılanlar  Allah tarafından  bilinir. Allah için hiçbir şey gizli kalmaz.

İnsanlık tarihinde yapılan  her türlü haksızlıklar  ve adaletsizliklerden o günün yöneticileri  ve yetkilileri  sorumlu olacaktır.Yapılan haksızlıklara kimin en küçük etkisi  varsa hepsi Allah katında hesap verecektir.

Toplumdan gizlenen milletten kaçırılan  ve gizli olarak yapılan ne varsa hepsi Allah tarafından ortaya çıkarılacaktır.

Yapılan iyilikler ve kötülükler zerre miktarı kadar olsa bile karşımıza çıkarılacaktır.Hepsinin karşılığını orada göreceğiz.

Yapılan hiçbir şey Allah için gizli kalmayacaktır.

Bu konuda ,Yüce Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki mesajı şöyledir: “Şüphesiz ki ne yerde ne de gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz..” (Âli imran suresi,5. ayet)

Ne mutlu o kimselere ki, işlerini Hakka ve adalete uygun yaparlar....

Efkan VURAL

Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:

Celal'in Penceresinden:


Milliyet Blog:



20 Nisan 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 20.04.2018 Tarihli Cuma Hutbesi: YARINLARIMIZIN ÜMİDİ ÇOCUKLARIMIZ


YARINLARIMIZIN ÜMİDİ ÇOCUKLARIMIZ



Cumanız Mübarek Olsun Aziz Müminler!

Sevgili Peygamberimiz, kendisine bir hediye takdim edildiğinde onu yanında bulunanlarla paylaşmayı ve ikrama sağdan başlamayı severdi. Bir gün ashabı ile otururken hediye getirilen içeceği ikram etmek için sağına dönmüştü. Sağında henüz küçük bir çocuk olan amcasının oğlu Abdullah b. Abbas’ın oturduğunu gördü. Solunda ise ashâbın yaşlıları dizilmiş oturmaktaydı. Rahmet Peygamberi (s.a.s) çocuğun hatırını kırmadı, sırasını atlamadı ve “İçeceği önce bu yaşlılara vermeme izin verir misin?” diye sordu. Çocuğun cevabı ise son derece akıllıcaydı. “Hayır! Vallahi senden gelen nasibim için kimseyi kendime tercih edemem.” demişti. Bunun üzerine Peygamberimiz ikrama çocuktan başladı.[1]

Aziz Müminler!

Çocuklara meclisinde ve mescidinde daima yer ayıran Allah Resûlü (s.a.s), onlara değer vermiş, “geleceğin yetişkini” gözüyle bakmış ve haklarını korumuştur. Zira çocuk, Kur’an’ın ifadesiyle “dünya hayatının süsü”[2], Peygamber Efendimizin diliyle de, kişinin amel defterini açık tutacak iyilik kaynağıdır.[3] Çocuk, evin bereketi, ailenin umudu, toplumun geleceğidir. “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil ihsan et.”[4] diye edilen duaların cevabı, ilâhî ikramın adıdır.

Kardeşlerim!

Hepimizin Rabbimize, birbirimize ve çevremize karşı sorumlulukları vardır. En önemli sorumluluklarımızdan biri de çocuklarımıza karşı olandır. “Çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır.”[5] buyuran Allah Resulü (s.a.s) bu hususa dikkat çekmiştir. Çünkü çocuk, kendisi küçük olsa da asla küçümsenemeyecek haklara sahiptir. Allah’ın emaneti olan çocuğun haklarını korumak ise biz yetişkinlere düşmektedir.

Kız ya da erkek olduğuna bakmaksızın, her çocuğun dünyaya gelişini gönül rızası ile kabullenmek, onu sevgiyle ve dualarla karşılamak bizim görevimizdir. Ona güzel bir isim koymak, hak ettiği ilgiyi ve şefkati göstermek, kardeşleriyle arasında ayrım yapmadan adaleti gözetmek bizim sorumluluğumuzdur.

Yavrularımızı helâl ve sağlıklı gıdalarla büyütmeli, eğitimlerine gereken hassasiyeti göstermeli, sadece maddî ihtiyaçlarını değil, manevî ihtiyaçlarını da karşılamalıyız. Sosyal hayatı tanımaları, kültürlerine aşina olmaları, örf ve adetlerini öğrenmeleri için çocuklarımıza rehberlik etmeliyiz. Zira çocuğun sosyal ve kültürel gelişimi, bedensel ve zihinsel eğitimi, dinî ve ahlâkî terbiyesi ailede başlar. Yarınlarımızın ümidi olan hayırlı nesiller, bilinçli anne babaların eseri olacaktır. Unutmayalım ki, hakları ihlal edilerek ezilen çocuk, adaletin değerini bilemez. Şiddete maruz kalarak örselenen çocuk, merhametin anlamını çözemez. Kişiliği yok sayılarak aşağılanan çocuk, geleceğini sağlıklı bir şekilde inşa edemez.

Muhterem Müminler!

Çocuk eğitimi ve çocukla iletişim konusunda en güzel rehberimiz Peygamberimizdir. O, çocukların bir insan olarak taşıdığı onura saygı gösterirdi. Onlara değerli olduklarını hissettirir, yanlarından geçerken selâm verip hatırlarını sorar,[6] sorularını cevaplardı. Kimsenin kınamasına aldırmadan onları öpüp kucaklar, bağrına basar, oyunlarına eşlik ederdi.

Allah Resûlü (s.a.s) çocuklara kötü söz söylemeyi ve beddua etmeyi yasaklamıştı. Kendisi de yanına gelen, kucağına verilen her çocuğa dua ederdi. Çocukların ibadet eğitimine ayrı bir önem gösterir, gönlü camide asılı kalan ve ibadetin tadına varan nesiller yetiştirmek için onları asla mescidinden uzaklaştırmazdı.

Aziz Müslümanlar!

“Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”[7] buyuran Sevgili Peygamberimize kulak verelim. Onu örnek alalım, onun şefkat ve hakkaniyete, sabır ve hoşgörüye dayanan eğitim metotlarını uygulayalım. Çocuklarımız için hem dünya hem de ahirette huzur, başarı ve güzellik kapılarının açılmasına vesile olalım.

Lokman (a.s), evladına öğüt verirken şöyle diyordu: “Yavrucuğum, namazını özenle kıl, iyi olanı emret, kötü olana karşı koy, başına gelene sabret. İşte bunlar, kararlılık gerektiren işlerdendir.”[8] Biz de onun gibi, daima çocuklarımızın yanında olalım, ellerinden tutalım.

Hutbemi Kur’an’ın bize öğrettiği bir dua ile bitirmek istiyorum: “Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle.[9]




[1] Müslim, Eşribe, 127.
[2] Kehf, 18/46.
[3] Müslim, Vasiye, 14.
[4] Âl-i İmrân 3/38.
[5] Müslim, Sıyâm, 183.
[6] Müslim, Selâm, 14.
[7] Tirmizî, Birr, 33; İbn Hanbel, IV, 77.
[8] Lokman, 31/17.
[9] Furkan, 25/74.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü

KAYNAK:





13 Nisan 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 13.04.2018 Tarihli Cuma Hutbesi: MİRAÇ KANDİLİ: KULUN ALLAH’A YAKIN OLMA ÇABASI Diyanet Cuma Hutbesi


MİRAÇ KANDİLİ: KULUN ALLAH’A YAKIN OLMA ÇABASI









Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!

Bu akşam, hep birlikte mübarek Mirâç Kandilini idrak edeceğiz inşallah. Bizleri rahmet ve mağfiret kapılarının sonuna kadar açıldığı bu geceye eriştiren Yüce Rabbimize hamdü senalar olsun. Mirâç geceniz mübarek olsun. Memleketimiz ve tüm dünya Müslümanları için hayırlara, huzura ve berekete vesile olsun.

Aziz Müminler!

Mekke’de müşriklerin Müslümanlara uyguladıkları zulüm ve şiddet tahammül sınırlarını aşmıştı. Müslümanlar üç yıl boyunca her türlü insani ve ticari ilişkiyi ortadan kaldıran büyük bir boykota maruz bırakılmışlardı. Boykotun sona erdiği günlerde Resûlullah Efendimiz (s.a.s.), önce kendisini daima destekleyen amcası Ebû Tâlib’i, sonra da çok sevdiği hanımı Hz. Hatice’yi kaybetmişti. Hüznün gönülleri kuşattığı, ümitlerin tükenme noktasına geldiği bugünlerde Yüce Allah, habibi Muhammed Mustafa’yı huzuruna kabul ederek İsrâ ve Mirâç ile şereflendirdi.

Muhterem Müslümanlar!

Resûl-i Ekrem (s.a.s) gecenin bir anında Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya yolculuk etmiş, “İsrâ” adı verilen bu yolculuk, hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede şöyle ifade edilmiştir: “Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulu Muhammed’i bir gece Mescid-i Haram’dan, çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”[1]

Mirâç ise, rahmet ve hikmet dolu bu gecede, Peygamberimizin Mescid-i Aksâ’dan göklere yükselip Yüce Allah’tan vahiy almasıdır.[2]

Aziz Müminler!

Mirâç, Cenab-ı Hak’tan gelen davete icabet ederek kulluğun gereklerini yerine getirerek, her adımda O’na yaklaşmaktır. Mirâç, maddeden uzaklaşarak manaya ulaşmak; fânî olandan vazgeçip bâkî olana yönelmektir. Mirâç, gönül dünyamıza yaptığımız yolculukla imanımızı güçlendirmek ve sıdk makamına erişmektir.

Mirâç, tıpkı Peygamberimizin mübarek yolculuğunda olduğu gibi, Mekke ile Kudüs arasındaki mukaddes bağı korumaktır. Zira Kudüs, bizim gözbebeğimizdir, dilimizdeki dua, yüreğimizdeki yaradır. Kudüs ve Mescid-i Aksâ, bize Peygamberimizin emanetidir. Bizler biliriz ki, mümin mirâçsız, mirâç da Mescid-i Aksâ’sız olmaz.

Peygamberimizi derin bir üzüntüden kurtarıp teselli veren mirâç, elemi, kederi, çaresizliği ve ümitsizliği bir kenara bırakarak yeniden yola koyulmayı anlatır. Her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğuna inanmayı, Rabbimizin rahmetinden ümidi kesmemeyi öğretir. Mirâcı anlayan mümin, zamanın ve mekânın yegâne sahibi olan Yüce Allah’ın birliğine, büyüklüğüne ve sonsuzluğuna şahitlik eder. Mirâcı model alan toplum, hak, adalet, dürüstlük, merhamet, kardeşlik ve fedakârlık gibi erdemlerle yücelir.

Kardeşlerim!

Rabbimiz, İsrâ Sûresinde koyduğu ilahî ilkelerle hem iman hem de ahlâk bakımından kemale ermemizi murat eder. İsrâ suresi bize, Allah’a ortak koşmamayı, yalnız O’na ibadet edip yalnız O’ndan yardım istemeyi, anne ve babaya hürmet etmeyi, güzel davranmayı ve onların dualarını almayı öğütler. Akrabaya, yoksula, yolda kalmışlara iyilik etmeyi, cimrilik yapmamayı, müsrif ve savurgan da olmamayı tavsiye eder. Bu surede anlatıldığına göre, bir mümini mirâç misali yüceltecek olan, geçim kaygısıyla çocuklarını öldürmemektir. Zinaya yaklaşmamaktır. Kimsenin canına kıymamaktır. Yetimin malına el uzatmamaktır. Verdiği sözü yerine getirmektir. Ölçü ve tartıda eksiklik ve noksanlık yapmamaktır. Doğruluk üzere olmaktır. Bilmediği bir şeyin ardından körü körüne gitmemek, kesin bilgi sahibi olmadan hüküm vermemektir. Yeryüzünde böbürlenerek yürümemektir. Kibirlenmemek ve gururlanmamaktır. Çünkü bütün bunlar Rabbimizin sevmediği şeylerdir.[3]

Muhterem Müminler!

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) mirâçtan bize hediyelerle dönmüştür.[4] “Gözümün nuru”[5] diye nitelediği beş vakit namaz, mirâç hediyelerinin ilkidir. Namaz bizim mirâcımızdır. Namaz bizim dirilişimizdir. Namaz bizim kurtuluşumuzdur. Bizler namazla arınır, her türlü kötülükten korunur, mescitlerde buluşuruz. Vaktinde kıldığımız namazlarımız, en hayırlı amelimizdir.[6] Nitekim Süleyman Çelebi, Mevlidinde namazın müminin mirâcı olduğunu şu dizlerle dile getirmiştir:

Sen ki mirâc eyleyip ettin niyâz,

Ümmetin mirâcını kıldım namaz,

Miracın ikinci hediyesi, Allah’a ortak koşmayan kimselerin günahlarının bağışlanacağı ve sonunda cennete girecekleri müjdesidir.

Miracın üçüncü hediyesi ise, “Âmenerrasulü” diye başlayan Bakara suresinin son iki ayetidir. Bizler her gün yatsı namazından sonra bu ayetleri okur, imanımızı dile getiririz. Rabbimizin bize öğrettiği dualarla O’na yalvarır ve teslimiyetimizi ifade ederiz.

Hutbeme, mirâç hediyesi olan bu ayetlerde geçen dualarla son vermek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme. Bizi affet, bizi bağışla ve bize acı. Sen bizim Mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.”[7]




[1] İsrâ, 17/1.
[2] Necm, 53/1-18.
[3] İsrâ, 17/22-40.
[4] Müslim, Îmân, 279.
[5] Nesâî, Işratü’n-nisâ’, 1.
[6] Buhari, Tevhid, 48.
[7] Bakara, 2/286.
Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü


12 Nisan 2018 Perşembe

Peygamberimizin Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var –11






Peygamberimizin  Hadis-i Şeriflerinden Mesaj Var  –11

İnsanın birtakım ihtiyaçları vardır. Bunlar maddi ve manevi olarak ikiye ayrılır.
Maddi ihtiyaçlar:Yemek,içmek,giyinmek,barınmak,eşya almak, ev almak,araba almak vs.
Manevi ihtiyaçlar ise; İnanma,bağlanma,ibadet,Kur’an okuma,dua,yardım ve iyilik yapmak v.s.

Zikir insanın manevi ihtiyaçlarından biridir. Zikir’in kelime anlamı hatırlamaktır. En büyük zikir elbette Allah’ın kelamı kur’an’dır. Kur’an-ı Kerim’in diğer bir adı da “Zikir”dir.

Zikir başta Allah’ı anma ve hatırlamadır. İnsanın dünyaya gelmesinin tek  amacı Yüce Allah’ı tanıyıp O’na kulluk etmektir.

Allah’a kulluk ise ibadetle olur. İbadet çok geniş bir  hareketler topluluğudur.

Allah’ın emirlerini yerine getirmek, yasaklarından uzak durmak ibadettir.

Namaz,oruç,zekat,hac,kurban, zikir, iyilik,okumak, ilim yapmak, düşünmek,selam vermek, hayvanları korumak,yetimlerle ilgilenmek, Allah yolunda çalışmak,engellilerle ilgilenmek, vatan için nöbet tutmak,vatan savunması için mücadele etmek,yoldan rahatsızlık verici şeyleri kaldırmak gibi bir çok şey ibadettir.

Allah’ı zikretmek en önemli ibadetlerden sayılır. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:”... Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.”
(Ra’d suresi,28.ayet.)

Kalbimizin huzuru ve iç dünyamızın mutluluğu için Allah’ı bolca zikretmeliyiz.

Fırsat buldukça, kur’an okuyarak, dua yaparak, Allah lafzını söyleyerek, Allah’ın 99 ismini zikrederek, selavat getirerek, Lailahe İllallah demek suretiyle  zikir etmeliyiz.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in  hadis-i  şerifteki  mesajı  şöyledir:
Peygamberimiz (s.a.v.) buyuruyor : “Zikrin en faziletlisi  “La ilahe illallah” demektir.” (İbni Mace,Edep,55.)

Zikirle Yüce Allah’ı hatırlarız. 

Zikir ile beraber Allah’ın istediği biçimde yaşantımızı düzenlememiz gerektiğini anımsarız.

Zikir sayesinde nefsimizi muhasebe ederiz.

Ne mutlu zikirle beraber mutluluğa ulaşanlara...

Efkan VURAL


Bu Yazı Aşağıdaki Web Sitelerinde Yayınlanmıştır:


Milliyet Blog:




6 Nisan 2018 Cuma

Diyanet İşleri Başkanlığının 06.04.2018 Tarihli Cuma Hutbesi:İYİLİK: PAYLAŞILDIKÇA ARTAN DEĞER Diyanet Cuma Hutbesi


İYİLİK: PAYLAŞILDIKÇA ARTAN DEĞER 





Cumanız Mübarek Olsun Aziz Müminler!

Okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde iyilikle ortadan kaldır. O zaman göreceksin ki seninle arasında husumet bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.”1

Okuduğum hadis-i şerifte ise Peygamberimiz (s.a.s) şöyle buyuruyor: “İyilik güzel ahlâktır. Kötülük ise vicdanını rahatsız eden ve insanların bilmesini istemediğin şeydir.”2


Aziz Kardeşlerim!

İyilik, yaratılışın temel gayesidir. İnsanı yaratan, nimetlerle buluşturan, koruyan, bağışlayan ve rahmetiyle kuşatan Rabbimiz, hangimizin daha iyi işler yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.3

Yaşadığımız hayat bir iyilik yolculuğudur. İnsan, bu dünyaya inanmak ve iyi işler yapmak için gelen bir yolcudur. İnsan bu dünyada iyi, hayırlı ve faydalı işler yapmak, doğru ve güzel davranışlar ortaya koymak için vardır. Kötü, yanlış, çirkin ve zararlı işlerden kaçınmak ve bunlara engel olmak insanın en temel görevidir.


Muhterem Müminler!

İmanın ve bütün ibadetlerin bize kazandırmak istediği hasletin adıdır iyilik. İyilik, insanı insan kılan değerlerin tamamıdır. İyi bir kul, iyi bir evlat, iyi birer anne-baba, iyi bir komşu, iyi bir dost, kısaca iyi bir insan olmak dinimizin bizlerde görmek istediği en mühim özelliktir.

İyilik bir iman ve İslam davetidir. Kimi zaman güzel ahlak, erdem ve fazilettir. Kimi zaman da hayır-hasenat, sadaka ve zekâttır. İyilik, bazen de bir tebessüm ve kucaklama, tatlı bir söz ve güler yüzdür. İyilik, iyi olma, iyilerle beraber iyiliği yayma çabasıdır. İman ve ibadetin en yüksek makamıdır.


Muhterem Müslümanlar!

İyilik yalnıza arkadaş, yorguna dayanak, garibe sığınak olmaktır. Mülteciyi bağrına basmak, yetime kol kanat germek, yaşlının elinden tutmaktır. İyilik karşılık beklemeden vermek; gücünü, tecrübesini, malını, sevgisini ve merhametini, dünyevî bir karşılık düşünmeden paylaşmaktır.

İyilik insaftır, fedakârlıktır, adalettir, şefkattir. Mazlumun yanında, zalimin karşısında olmaktır. İyilik duadır, niyazdır, selamdır. Sıkıntılı bir anda âminlere açılan bir çift eldir iyilik. İyilik bir defasında ağaç dikmek, öbür defasında aç kalan bir hayvanı doyurmaktır. Komşuya götürülen bir kap yemek, yol sorana yolunu tarif etmektir.


Aziz Müminler!

İslam medeniyeti hayır ve iyilik hareketlerini asırlardır yaşatmaktadır. Bu amaçla birçok vakıf kurmuştur. Milletimiz, kurduğu vakıflar aracılığıyla mazlumlara sığınak, muhacirlere ensar olmuştur.


Değerli Müminler!

Ne hazindir ki günümüzde iyilik; kötülük kadar insanlığın gündeminde yeterince yer bulamıyor. Kötülük gün geçtikçe dünyamızı kuşatıyor. İnsanoğlu her geçen gün vicdan, adalet, şefkat ve merhamet gibi yüce değerlerini yitiriyor.

Böylesi bir dünyada iyiliği hâkim kılmak ve kötülüğe engel olmak hepimizin ideali olmalıdır. Zira elimizle, dilimizle ve kalbimizle kötülüğe dur diyebilmek imanımızın gereğidir. Unutmayalım ki





 “İyilikler kötülükleri yok eder.”4 İhmal ettiğimiz her bir iyiliğin yerini ise kötülük işgal eder.


Aziz Müminler!

Geliniz bu mübarek vakitte Rabbimize şöyle niyaz edelim: Ey Rabbimiz! Bizleri, kalplerimiz arasında iyilik ve merhamet köprüsü kurabilen bahtiyar kullarından eyle!

Rabbimiz! Bizlere dünyada ve ahirette iyilikler ihsan eyle ve bizi cehennem azabından koru!5 Rabbimiz! Hesap gününde bizi, annemizi, babamızı ve bütün müminleri bağışla!6                                                   


1 Fussilet, 41/34. 

2 Müslim, Birr, 14. 
3 Mülk, 67/2. 
4 Hûd, 11/114.
5 Bakara, 2/201. 
6 İbrahim, 14/41.

Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü